Kayıt Tarihi: 8 Şubat 2017 Çarşamba 17:33
Seyahatnamelerde Ereğli
1961 yılının 6. Ayının 16'sında Eregli'de iki kuşaktır eczacı bir ailenin ikinci oğlu olarak dünyaya geldim.Turgut Reis Ilkokulu'nun ardından Galatasaray Lisesi'ni 1980'de bitirdim..On yaşlarından beridir kokusunda büyüdüğüm Memleket Eczanesi beni eczacı yaptı.Askerlik görevini yerine getirdiğim 1986-87 Çanakkale Deniz Hastanesi dönemi dışında dedemin eczanesinde babamla birlikte çalıştık.Halen üçüncü kuşak olarak dede yadigârı Memleket Eczanesi'ni sürdürmeye çalışırken 2004'ten bugüne Ecz. Sabit Duran'ın Ereğli Tarihi'ni yayınlamak üzerine başladığım çalışmalar beni bir yerel tarih tutkunu haline getirdi.Geçen yılsonu yayımlanan "Kastamonu ve Bolu Salnamelerinde Ereğli" adlı bir kitabım var..
William Francis Ainsworth

1807 - 1896 tarihleri arasında yaşamış bir İngiliz doktor, yerbilimci, coğrafyacı ve gezgin olan Ainsworth, dönemin entelektüel bir Britanyalı ailesinden geliyordu. Edinburgh Üniversitesinde okudu, aynı üniversitede yerbilim dersleri vermeye başladı. 1829 yılında Edinburgh Journal of Natural and Geographical Science'ı kurdu.

1835-1837 yılları arasında Mezopotamya, Suriye ve Küçük Asya'yı dolaştı. Bu gezi ile ilgili not ve gözlemlerini İngiltere'ye döndükten sonra 1842 yılında yayımladı(1).

Wiliam Francis Ainsworth'un bu kitabı Anadolu'nun 19. yüzyılının ilk yarısı üzerine çalışma ve araştırma yapanlarca önemli bir kaynak eser olarak değerlendirilir. Eserinde kendi el çizimi olmak üzere çok sayıda Anadolu yerleşiminin gravürleri vardır. Bunların içinde kentimize ait bir gravürün de bulunması, bizim için önemlidir. 3-6 Ekim 1838 tarihlerinde Ereğli’de bulunmuş olan Ainsworth eserinde Ereğli’ye beş sayfa ayırır(2).

Alaplı yönünden Ereğli’ye yol alan Seyyah, bu yöredeki ormanları şöyle betimler:

Bu güzergâhımız da tepelik ve ağaçlık bir arazi yapısına sahipti. Genel olarak kayın, kestane, meşe ve fıstıkağaçları vardı. Bunlara orman gülleri, zakkumlar, mersinler, defne ağaçları, şimşir, ladinler vs. eşlik ediyordu. Denize yakın bölgede çalı ve eğreltiotlarıyla kaplı, ağaçsız vadiler çıkıyordu karşımıza. Çobanaldatanlar ağaçsız alandaki gölgelik yerlerde ve çalıların arasında uçuşuyor, bıldırcınlar çalıların ve çimenlerin üzerinde dolaşıyordu. Biz bu ortam içinde bol yemişli kestane ağaçlarının keyfini çıkartıyorduk. Havanın güzel oluşu bu zengin ormanları daha da bir güzel kılıyordu.

Ereğli’de dört gün kaldıklarını ve bu süre zarfında astronomiye dair gözlemler yapıp, şehrin planını çıkardıklarını ve tarihî kalıntıları incelediklerini belirten Ainsworth, anlatımına şöyle devam eder:

Kasaba sadece eski şehrin güneybatı kesimini içine alıyor. Burada Muhammedîlerin 250 evi var. Hıristiyan Greklerin ise yanında okulu bulunan bir kilise ve 40 evi. Halen kullanılan ismini anlayabilmek için çok çaba göstermiş olan Bay Rassam’a göre, kasabanın ismi Harakli’den cahil kayıkçılar ve seruciler(katırcılar)in ağzında Ereğli’ye dönüşmüş, limanının da Bend Ereğli olarak anılması gibi.

Kasabanın duvarları deniz kıyısı boyunca ilerliyor, ardından bir tepeye tırmanıyor ve burada ikiye ayrılıyor. Tepenin zirvesinde, Bizans dönemine ait, ön yüzünde Grekçe yazılar bulunan bir akropolün kalıntıları bulunuyor. Ardından sur duvarı Tabanah (Tabakhane) Deresi denilen küçük bir akarsunun vadisi boyunca ilerliyor. Vadinin ortasında akan çay şehrin güney batı yönünden denize dökülüyor. Bu duvarlar harap hâlde ve eski surlardan artakalanlarla inşa edilmiş. Bizans döneminde yapıldıkları anlaşılan surlar, sayısız sütun kırıkları, haç yontulmuş mermer ve kolon parçaları, Grek yazılı tabletlerden oluşuyor.

Duvarın denize bakan kısmında ayrı bir duvarın kalıntısı daha var. Düzensiz bazalt ve kireçtaşı kullanılarak yapılmış bu duvar harçla örülmüş ve Bizans mimarisine ait hiçbir iz taşımıyor. Demek ki duvar muhtemelen söz konusu dönemde şehri dışarıdan korumak için inşa edilmiş ve dalgaların aşındırma ihtimaline karşı sonrasında iç kısma bir duvarın daha örülmesi gerekli görülmüş. Dış duvarla bağlantılı, duvarın kuzey ucundan denize doğru uzanan, uzun ve kaba taşlı bir mendirek kalıntısı çıkıyor karşımıza.

Daha önce de gözlemlediğimiz üzere, bu duvarın uzunluğu, sadece tepenin civar uzunluğunun yarısından biraz fazla. Sınırı güneyde Tabanah Deresi, kuzeyde de Gâvur Irmağı çiziyor. Ancak Gâvur Irmağı vadisinin sınırları boyunca, aynı tepenin kuzey ucu boyunca uzanan bir başka çift duvarın izlerine rastlayabiliyoruz.

Heraklea’nın tarihsel açıdan görece daha eski olan bu kısmı daha fazla incelenmeyi hak ediyor. Kalıntılar, burada bir Roma tapınağının varlığını düşündürüyor. Güzel mozaiklerle bezeli kaldırımlar da hayli ilgi çekici.

Gâvur Irmağı vadisinin eskiden deniz suyu ile kaplı olduğu anlaşılıyor. Zamanla kadırga limanının oluşturulması ile oldukça sağlam inşa edilmiş burçlar yardımı ile muhafaza altına alınmış.

Burası Ereğli’nin en eski kısmı. Belki de bizim burada olmamızın nedeni de bu. Şehir Herkül’ün antik edebiyatta şiirsel anlatımlara konu olan işlerinin anahtarı gibi. Herkül’ün, bu antik şehrin gelişiminde bir damgası var ise eğer, bu hizmet erken dönem denizciliğinin kadırgaları için sığınacak bir yer inşa etmekten başka bir şey olamazdı. Yeraltının derinliklerinden Cerberus’u çıkartmak olarak anlatılan bu türden bir iş, adil olmak zorundaydı. Burayı geleneğe ait bir mekân olarak tarif eden Ksenophon, Herkül’ün hayvanı yendiğini ya da tabi kıldığını yazar. Bu da, yeni bir tane inşa ederek limanın güvenliğini sağlamak fikrini verebilir; ancak eski çağlara ait birçok bakış açısı Kerberos’u başka bir açıdan değerlendirmiştir. Pomponyus Mela’ya göre, “Herkül Kerberos’u dışarı çekip çıkartmış ya da kendine doğru çekmiştir.” Eustatyus ise şu görüştedir: “Herkül Kerberos’u cehennemî yerlerden çekip çıkartmış ya da buralardan kurtarmıştır.” Muhtemeldir ki şu veya bu şekilde, mitolojik geleneğin söz konusu görüşü doğru ise medeniyetin Greklerin efsanevi tarihinde gizlenmiş olan ilk dönem ilerlemesi hususunda, her türlü katkıdan muaf olan klasik çalışmalardan çok topografya ile ilgili bilgideki artış sayesinde getirilebilen tedrici izahatın faydalı olduğu kabul edilmelidir.

Tarihî kökleri Herkül’e dek uzanan bu antik limanın öte kısmında bugün Keştepe olarak anılan bir tepe ve geçmişteki ismi Acherusian Yarımadası olan bir burun bulunuyor. Tepe, Gâvur Irmağı’nın hemen yanı başında yükseliyor. Söylencelere göre, Herkül’ün mitolojiye konu olan faaliyetleri bu tepede cereyan etmiş. Dibinde ve iç kısmında modern zamana ait bir makineli tüfek bataryası bulunuyor. Tepenin zirvesinde pek işlevli olmayan bir deniz feneri var. Fenerin civarındaki birkaç evde ise sisten kararmasın diye önceden feneri açık tutmakla görevli olan ve bu sebeple vergiden muaf tutulan birkaç görevli rençber yaşıyor.

Bu tarihe kadar kentimize gelen seyyahlar arasında en ayrıntılı incelemeyi yapan Ainsworth’ün tüm anlatımını buraya alamıyoruz. İlerde yayınlayabildiğimiz takdirde Seyahatnamelerde Ereğli kitabımızda okumanız dileğiyle, 1962’de kentimizi inceleyen Avusturyalı arkeolog Hoepfner’in onun hakkında yazdıklarıyla sizi başbaşa bırakalım(3):

Göze çarpan bu tepeden, İngiliz doktor ve jeolog William Francis de Ainsworth, güneyden kentin bir resmini yapmıştır. Resmedilen dağların yüksekliği çok abartılmış ve ayrıntılar da yanlış aktarılmıştır. 1838 yılının sonbaharında, Fırat gezisinden dönüşte, dört gün Ereğli’yi ziyaret eden Ainsworth, kentin ilk kaba planını da ortaya çıkardı. Körfezin çizilen bozuk biçimli şekli, Jaubert ve Rottiers’nin de kullandıkları Küçük Asya’nın daha eski haritalarına dayanır. Coğrafi durum da tam aktarılamamış ve Ainsworth’u antik kentin yeri hakkında yanlış bir düşünceye sevketmiştir. Buna karşın bugün heryerde bir kazıyla hala izlenebilen değişik kalıntıların ve duvar sıralarının gözlenmesi ve betimlenmesi önemlidir. Vadi planında yaklaşık doğru biçimde çizilmesine karşın, Akheron vadisindeki mağaralar hakkında Ainsworth bir açıklama yapmamaktadır. Aşağıdaki haritalarda olduğu gibi, coğrafi betimlemeler bugünkü isimleriyle uyuşmamaktadır. Kısmen değişiklikler vardır ve bazı isimlendirmeler de karıştırılmıştır.

DİPNOTLAR:.....................................................................

(1) Travels and Researches in Asia Minor, Mesopotamia, Chaldea, and Armenia (Küçük Asya, Mezopotamya, Kaldea ve Ermenistan’da Seyahat ve Araştırmalar) – William Francis Ainsworth – John W. Parker – London, 1842.

(2) A.g.e. Cilt 1, Sayfa : 36-41.

(3) Herakleia Pontike-Ereğli, Eine Baugeschichtliche Untersuchung (Herakleia Pontike-Ereğli, Bir Yapı Tarihi İncelemesi) – Wolfram Hoepfner – Wien, 1966 Sayfa : 16.

Ecz. Sabit Bey’in Ereğli Tarihi – Sadun Duran – yayınlanmamış elyazması, Sayfa : 116.

.

 
Gösterim : 4704
YORUMLAR
Web sitemiz 04.03.2012 tarihinden itibaren;
Toplam: 21694335, Bugün: 1737 kez ziyaret edilmiştir.