Kayıt Tarihi: 13 Nisan 2020 Pazartesi 21:57
Seyahatnamelerde Ereğli
1961 yılının 6. Ayının 16'sında Eregli'de iki kuşaktır eczacı bir ailenin ikinci oğlu olarak dünyaya geldim.Turgut Reis Ilkokulu'nun ardından Galatasaray Lisesi'ni 1980'de bitirdim..On yaşlarından beridir kokusunda büyüdüğüm Memleket Eczanesi beni eczacı yaptı.Askerlik görevini yerine getirdiğim 1986-87 Çanakkale Deniz Hastanesi dönemi dışında dedemin eczanesinde babamla birlikte çalıştık.Halen üçüncü kuşak olarak dede yadigârı Memleket Eczanesi'ni sürdürmeye çalışırken 2004'ten bugüne Ecz. Sabit Duran'ın Ereğli Tarihi'ni yayınlamak üzerine başladığım çalışmalar beni bir yerel tarih tutkunu haline getirdi.Geçen yılsonu yayımlanan "Kastamonu ve Bolu Salnamelerinde Ereğli" adlı bir kitabım var..
Friedrich Karl Dörner

1911-1992 yılları arasında yaşamış Avusturya Bilimler Akademisi üyesi Alman Arkeoloji uzmanı Profesör Friedrich Karl Dörner Küçük Asya Arkeolojisi konusunda çok değerli çalışmaları olan bir bilim adamıdır.

Akademinin Küçük Asya Komisyonu üyelerinden biri olan Prof. Dörner, bir Alman Madencisinin oğlu olarak Ruhr havzasında dünyaya gelmiştir. O dönemde havzada görülen ekonomik gerileme sonucu işsiz kalan babası orduya katılmış, oğlunu da öğretmen olmaya yönlendirmiştir. Dörner’in anlatımıyla, liseye girdiğinde babası tarafından hediye edilen Antik Yunan-Roma Mitolojisi hakkında bir kitap, onu çok başarılı olduğu bu alana heveslendirmiştir.

Lisans eğitimini Münster ve Greifswald Üniversitelerinde yapan Dörner için, 1935 yılında mezun olmasının ardından Berlin’de Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından verilen iki yıllık bursla Küçük Asya’nın yolu açılır. 1938-40 yılları arasında Enstitünün İstanbul bölümüne bağlı çalışan Dörner, Hattutaş(Boğazköy), Kommagene(Nemrut Dağı) ve Bitinya bölgesinde çalışmalar yapar.

Dörner, 1938 yılında her fırsatta çalışmalarına büyük destek verdiğini belirttiği meslektaşı Eleonore ile evlenmiş, savaş döneminde orduya katıldığı süre dışında, Anadolu’da çalışmalarını sürdürmüştür. Asur-Kommagene, Hitit, Antik Yunan ve Roma dönemlerine ait birçok araştırmaya, bazılarında kazı başkanı olarak katılmış, Nicomedia (İzmit) Prusias ad Hypium (Konuralp-Üskübü) ve Bithynion-Klaudiopolis (Bolu) bölgelerinde yaptığı araştırmalar, Akademinin ‘Tituli Asiae Minoris’ [Küçük Asya Yazıtları] dizisinde yayımlanmıştır.

Kentimiz için en büyük değeri, 1960’lı yıllarda öğrencisi Wolfram Hoepfner’e Erdemir’in getireceği yıkım oluşmadan önce Ereğli’de birlikte yapmalarını önerdiği arkeolojik araştırmadır.

Profesör Dörner, 1960-1963 yılları arasında Ereğli’de bulunmuştur.

Önümüzdeki ay konu edeceğimiz Hoepfner’in bu çalışmanın sonucu olan kitabının önsözünde, Akademinin Küçük Asya Arkeolojik Araştırmalar Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Frıtz Schachermeyr, Dörner’in çalışmalarını ve Herakleia Pontike projesini şöyle anlatıyor: (1)

“1939 yılında Friedrich Karl Dörner, yeni epigrafik eserler bulmak ve o zamana kadar bilinen materyalleri -halen mümkün olduğu kadar- incelemek amacıyla Bitinya Bölgesi’nde araştırmalara başlamıştı. Dörner araştırmalarına Bitinya Bölgesi’nin batı kısmından başladı. Araştırmaları sonucunda, henüz 1941’de “Bitinya’nın Yazıtları ve Eserleri” adlı eserini İstanbul Araştırmaları’nın 14. Cildi olarak yayınladı ve böyle bir çalışmanın ne kadar gerekli ve verimli olabileceğini gösterdi.

Tituli Asiae Minoris [Küçük Asya Yazıtları] Koleksiyonu için Bitinya cildini derleme görevini Küçük Asya Arkeolojik Araştırmalar Komisyonu adına üstlendikten sonra Dörner, bu zengin ve önemli bölgede batıdan doğuya doğru yürütülen sistematik bir araştırmaya başladı. Etki alanı geniş olan Prusias ad Hypium [Konuralp-Üskübü] ve Bithynion-Klaudiopolis [Bolu] adlı kentler, 1948 yılında yürütülen araştırma gezisinin odak noktasını oluşturdular. Dörner’in Avusturya Bilimler Akademisi adına ve onun olanaklarıyla yürüttüğü bu proje ile birlikte, savaş sırasında kesintiye uğrayan Küçük Asya araştırmasına devam edildi. Bu araştırma gezisinin sonuçları hakkında yazılan rapor, 1952 yılında akademimizin Felsefe-Tarih Grubu eserlerinin 75. Cildi olarak yayınlanmıştır.

İleriki yıllarda (1961-1962) Wolfram Hoepfner eşliğinde, Avusturya Bilimler Akademisi’nin desteği ve Alman Araştırma Cemiyeti’nin yardımlarıyla yaptığı geziler ile Dörner’in elde edebilmiş olduğu zengin ve çeşitlenen sonuçlar, Küçük Asya Arkeolojik Araştırmalar Komisyonu’nun Küçük Asya Yazıtları’na ek cilt olarak “Küçük Asya’nın Kuzey Kıyısında Araştırmalar” dizisini yayınlamasına sebep olmuştur. Araştırma sonuçlarının yayına hazırlanmasını da Dörner üstlenmiştir. Hazırlık aşamasında olan birinci cilt, Bitinya Yarımadası’nın yeni yazıtlarını ve bulgularını incelerken, daha fazla bölüm kapsayan ikinci ciltte Herakleia Pontike-Ereğli’de elde edilen sonuçlar yayınlanmaktadır. Yerli yazarların günümüze ulaşan eserleri sayesinde, Herakleia Pontike’nin antik tarihi birçok ayrıntısıyla bilinmektedir. Buna karşın, ad ve olayların ilintili olduğu yerellik bugüne kadar hemen hemen hiç araştırılmamıştır. Pek az araştırmacı gezgin, antik kentten beri sürekli yerleşimin olduğu modern kent Ereğli’de mola vermiştir. Bu nedenle, Pauly-Wissowa’nın “Realencyclopedie”sinde şu özlü sözün bulunması şaşırtıcı değildir: Ereğli’de “daha birçok harabe” vardır. Guide Bleu’de ise şu şekilde bir anlatım vardır: “Ereğli ne conserve plus aucun monument de la ville antique”. [(Ereğli’de artık antik kentten hiçbir anıta rastlamak artık mümkün değildir]

İkinci cildin elinizde bulunan birinci bölümü Küçük Asya’nın kuzey kıyısında yer alan, yüzyıllar süren derin uykudan sonra önemli sanayi yatırımlarıyla yeniden canlanan, antik kültürün bu önemli merkezi hakkında bir yapı tarihi araştırmasıyla başlar. Yapılmakta olan fabrikalar ve büyük teknik yapılar bölgenin gelişimi için sevindirici olsa da, kentte halen var olan antik kalıntılar için büyük bir tehlike oluşturmaktadır.

Bu nedenle, önceki gezginlerin hakkında kısa ve çelişkili görünen açıklamalar yaptıkları antik kent yerinin kesin olarak saptanması ivedi bir görevdir. Ayrıca Orta Çağ’da önemsiz bir küçük kent görünümü vermiş olsa bile, Geç Antikite’den günümüze kadar süren kent dokusunun değişimini izlemek önemli görünmektedir.”

Wolfram Hoepfner’in kaleme aldığı bu eserin kapağında Prof. Schachermeyr’in de Önsözünde ifade ettiği gibi, Yayınlayan: Friedrich Karl Dörner olarak belirtilmiştir.

Ölümünün ardından kaleme aldığı bir anma yazısında (2) meslekdaşı Gerhard Dobesch, eşi Eleonore’nin Dörner hakkında anlattıklarını şöyle aktarıyor:

“Her sabah çalışmaya mutlu bir şekilde giderdi. Her zaman derin, rahat bir uykusu olurdu ve uyandıktan sonra çalışmaya girişmek için huzursuzlanırdı. Onun için, günlük yaşam ve tatiller arasında bir fark yoktu, sekiz saatlik bir işgünü sözkonusu değildi ve hiçbir şey yapmamaktan oluşacak bir boş zaman olamazdı. Çalışmak, onu dinlendirirdi. ‘Hayatım boyunca hep en çok sevdiğim işi yapabildim’ derdi.

Seyahat ve keşfetme, araştırma ve öğretme hayatı boyunca bazı huzursuzluklar doğurdu elbet, akşamları düzenli olarak gergin bir ilgiyle, metinlerin incelenmesinde, Yunanca ve Latince yazıtların okunmasında sebatla geç saatlere dek çalışırdı.

İlgi alanlarını paylaşan kişilerle birlikte olmayı çok severdi.

Öğretmeyi de çok severdi. Öğrencilerine antik çağa olan ilgi konusunda kendi yapısındaki çalışma hevesini vermeye çalıştı.

Öz-disiplini çok güçlüydü. Ders verdiği öğrencilerden de aynı şeyi isterdi. Bazı öğrencileri kendine çok yakın olmasına rağmen, her zaman belirli bir mesafeyi korudu. Bu mesafeli tavrı, çok popüler olmasını engellerdi.

Türk işçileri onun için kendilerini ateşe atardı. Her birini eşit bir çalışma arkadaşı olarak gördüğü, adil bir şekilde davrandığı ve ailelerinde ihtiyaç çok fazlaysa yardımcı olduğu için onu çok severlerdi. Defalarca ciddi sıtma hastalığı geçirmesine rağmen, Türkiye'de çalışmaktan hiç vaz geçmemiştir.”

Dörner’in dergilerde ve Akademinin sürekli yayınlarında çıkmış olan birçok makalesinin dışında yayımlanmış olan kitapları şunlardır: Arsameia am Nymphaios: die Ausgrabungen im Hierothesion des Mithradates Kallinikos von 1953-1956 [Nymphaios'daki Arsameia: 1953-1956 yılları arasında Mithradates Kallinikos'un Hierothesion'unda kazılar] (Theresa Goel ile birlikte, 1963); Vom Bosporus zum Ararat [Boğaziçi'den Ağrı'ya] (1981); Der Thron der Götter auf dem Nemrud Daǧ: Kommagene, das grosse archäo-loigsche Abenteuer in der östlichen Türkei [Nemrud Daǧ'daki Tanrılar Tahtı: Kommagene, Türkiye'nin doğusundaki büyük arkeolojik macera] (1981, II. Baskı: 1987); Von Pergamon zum Nemrud Dağ: die archäologischen Entdeckun-gen Carl Humanns [Bergama'dan Nem-rud Dağ'a: Carl Humann'in arkeolojik keşifleri](Eleonore Dörner ile birlikte, 1989).

Bunlardan sadece bir tanesi dilimize çevrilerek Türk Tarih Kurumu tarafından yayımlanmıştır. (3) “Der Thron der Götter auf dem Nemrud Daǧ: Kommagene” adlı eserinin 1987 basımının çevirisidir, bu kitap.

Nemrut Dağı’nın arkeolojik açıdan ilk keşif tarihi olan 1881 yılından itibaren bölgede yapılan çalışmaları, kendi katıldığı kazılar da dahil olmak üzere ayrıntılı olarak ele alan, 256 sayfalık bir eserdir, bu. Harita, çizim, siyah-beyaz ve renkli fotoğraflarla zenginleştirilmiş kitabı okurken Dörner’in arkeolojiye olan tutku ve saygısını çok rahat duyumsayabilirsiniz. Yukarıda verdiğimiz eşi Eleonore’nin anlatımına birebir uyar biçimde...

Prof. Friedrich Karl Dörner’in Prof. Wolfram Hoepfner ile birlikte hazırladığı, Ereğli hakkında kitap olarak yayımlanmış iki tane çalışmaları vardır.

İlk eser, 1966’da yayımlanan Herakleia Pontike – Ereğli Eine Baugeschichtliche Untersuchung (Karadeniz Ereğli - Bir Yapı Tarihi İncelemesi)’dir. Bir sonraki yazımızda, Wolfram Hoepfner başlığı ile bu kitabı anlatacağız.

Hoepfner’in tezinin Avusturya Bilimler Akademisi tarafından yayınlanmasından 6 yıl sonra, gene Karl Dörner’in editörlüğünde yayımlanan Küçük Asya Kuzey Kıyısında Araştırmalar adlı ikinci eseri (4) burada inceleyeceğiz.

Dörner eserin önsözünde, Ereğli ve çevresini fabrika inşaatının getirdiği değişikliklerden hemen önce inceleyebildikleri için şanslı olduklarını belirtir. Ve ekler: “Çünkü 1970 yılında yaptığım bir ziyarette, Kilisecik Körfezinin artık var olmadığını gördüm. Bu körfez Ereğli’den deniz kıyısı boyunca Alaplı’ya kadar uzanan sahil yolunun inşaatı içine dahil edilmişti. Toprak üstünde artık hiçbir antik parça görülmüyor. Bu durum, yaptığımız sondajın sonuçlarına ve yayınına özel bir değer kazandıran bir gerçektir.” İki arkeologun Ereğli’de araştırma yaptıkları dönemde konuk oldukları Nalcı ailesinden Bülent Nalcı da, 1970’de ziyaret için geldiklerinde Alaplı’da karşıladıkları Dörner’in Kilisecik mevkiine gelindiğinde arabayı durdurup “nasıl böyle bir şey yapılabilir, hiç iz kalmamış..” diyerek çok üzüldüğünü anlatır..

Kilisecik antik limanını, 60 sonrası kuşaklar hiç bilmez. 60’lı yıllarda, sanayi ve gelişme her şeyden önemli görüldüğü için, tarihi ve kültürel değeri ölçülemeyecek olan bu bölge sadece bir harabe olarak değerlendirilip Ereğli ve Erdemir’i ana merkezlere bağlayan sahil yolunun altında kalmıştır.

Oysa Ereğli’nin yaklaşık 4 km. güneyinde, bugün tersaneler bölgesini geçtikten sonraki noktada yeraltına gömülmüş olan bu doğal küçük liman o tarihlerde ve geçmişte “balıkçılarca dinlenme alanı olarak kullanılıyordu ve fırtınalı denizde bir sığınma yeri olarak kullanılmış olmalı.” Arkeologlarımızı buraya götüren de bir balıkçıdır: “Friedrich Karl Dörner ve ben, 1962 yazında Ereğli’de bir süre kaldığımızda bize, kentin güneyindeki küçük bir körfezde bulunan bir ören yeri hakkında bilgi verildi. Bir balıkçı bizi, büyük bir yapının kalıntılarıyla antik bir limanı hayretle keşfettiğimiz Kilisecik diye adlandırılan bu yere kürek çekerek götürdü. İkinci ziyarette arazinin ve harabenin bir krokisini hazırlayabildik. Nihayet liman yapısı bize o kadar ilginç geldi ki 1963 sonbaharında Kilisecik'te küçük bir sondaj yaptık.” diye anlatır Hoepfner.

Bölgenin o tarihte kullanılan Ereğli-Alaplı yolunun kilometrelerce uzağında kalan ücra bir nokta olduğunu belirten yazar, bu yoldan çıkan bir dağ yolunun, tepelik ve ormanlık araziden geçerek Kilisecik körfezinden yaklaşık 1 km. kara içinde bulunan Göktepe köyüne uzandığını, oradan küçük bir patikayla verimli otlaklar ve bahçeler geçilerek limana kadar inildiğini ekler.

Görülen yapıların durumundan yola çıkarak antik döneme göre denizin yaklaşık 2 metre kadar yükseldiğini belirten Hoepfner antik liman yapısını sur, rıhtım kalıntıları ve iç kısımdaki küçük kilise ile birlikte ayrıntılı olarak betimler. Çalışmada küçük körfezin, sur yapılarının ve kilisenin çizimleri de yer alır. Aynı şekilde bölgede buldukları toprak ve seramik malzemelerin fotoğraf ve çizimlerini de sunar; yapım özelliklerinden ve bir sikkeden hareketle liman yapısının büyük olasılıkla Milattan Sonra 2. Yüzyıla ait olduğunu ve “Herakleia’nın da çok etkilendiği 3. yüzyıldaki Gotlar’ın akınları sırasında tahrip edildiği varsayımı”nın akla yakın geldiğini belirtir. Küçük Kilisenin ise, yapısal özelliklerine bakılarak ilk kitapta inceledikleri Orta Camii’nin üzerine yapıldığı Bizans Bazilikasıyla aynı dönemde, yani Milattan Sonra 5. veya 6. yüzyılda yapılmış olmasının mümkün olduğunu yazar.

Kitapta Hoepfner’in kaleminden çıkan uzun bölümün son bölümüdür Kilisecik anlatımı..

Hoepfner “Topoğrafik Araştırmalar” adını taşıyan bu bölümde önce antik Heraklea’nın kent yapısını inceler. Helenistik ve Roma dönemindeki kent yapısını iki tane plan eşliğinde ayrıntılarıyla anlatır.

Ardından “Herakleia yakınındaki Akheron vadisi, daha inceleme gezimizin hazırlıkları sırasında özel ilgimizi çekmişti. Bu yer, kent tarihi ve ayrıca mitolojik dünyayla yakından bağlantılıydı. Vadiyi ve unutulmuş specus Acherusia’yı yeniden bulabildik. Bunun üzerine gelecek için bir kazı planladık ve bu yüzden Herakleia hakkındaki bu arada yayınlanan topoğrafik ciltte vadinin ve mağaraların betimlemesinden vazgeçtik. Ne yazık ki planımız bugüne kadar gerçekleşmedi. Böylece, şimdi en azından eski gözlemlerimizi yayınlamak daha uygun görünüyor.” girişiyle, bugüne kadar yapılmış en ayrıntılı Cehennemağzı Mağaraları betimlemesini sunar. Vadinin genel planı ile tüm ayrıntıların gösterildiği II. Mağaranın planları ve henüz daha bozulmamış I. Mağaradaki mozaiklerin de ayrıntılı anlatımı bulunan bölümde, Mağaraların tarihçesine de değinilir. Bugüne dek yapılmış olan Mağara Bölgesi ile ilgili tüm yayımlar, Hoepfner’in bu titiz ve ayrıntılı anlatımını kaynak alır.

Hoepfner’in Acheron Vadisi anlatımı bölümünün ardından “Ek” olarak verilen Adolphine Erichsen’in “Herakleia Pontike’de Bir Hekate Rölyefi” adlı kısım gelir. “1961 yılında Friedrich Karl Dörner tarafından fotoğrafları çekilebilen Ereğli'deki ortaokulun deposunda saklanan antik eserler arasında, 3 kişili Hekate betimlemesi ile mermerden küçük bir rölyef bulunur. İyi korunmamış durumuna karşın bu eser eşi bulunmadığı için özel bir öneme sahiptir. Rölyefi yayınlama ricasını seve seve yerine getirdim.” diyerek giriş yapan Erichsen, Yunan mitolojisinde Trakya ve Karyalıların Artemis benzeri doğum ve doğa tanrıçası iken Ay Tanrıçası olarak kabul görmüş, halk inanışında yeraltı dünyasının, büyücülüğün tanrıçası olarak yerleşmiş olan Hekate’nin Ereğli’de bulunmuş olan bu röliefini Trakya’da bulunmuş olan diğer rölieflerle karşılaştırarak anlatır ve Hekate tapımının esasen Küçük Asya’ya özgü değil, Trakya kökenli olduğunu ve bu bulgunun “şimdiye kadar Küçük Asya’da bulunmuş en doğudaki ve tek kanıt” olduğunu belirtir ve “Bizim için özellikle önemli olan, burada Hekate ile Herakles arasında bir bağın kurulmuş olmasıdır. Bu bağ Herakleia için özellikle karakteristiktir. Çünkü Hekate, efsaneye göre yeraltının kapayıcısı ve Kerberos’un bekçisidir. Herakles, amcası Eurystheus tarafından kendisine verilen görevi yerine getirmek ve yeraltı dünyasının bekçisi Kerberos’u canlı olarak Eurystheus’un önüne getirmek için yeraltı dünyasına inmek zorunda kalmışsa, bu güç işi elbette sadece Hekate’nin yardımıyla yapabilmişti.” şeklinde yazarak Herakles’le bağlantısını da dile getirir.

Eserin başlangıç bölümü ise “Herakleia Pontike(Karadeniz Ereğlisi)’nin Eski Tarihi Hakkında” adında David Asheri’ye ait bir lisans tezidir.

Tez, Herakleia Pontike’nin en geniş sınırlarına ulaştığı bağımsız cumhuriyet dönemini (M.Ö. 4. ve 3. Yüzyıllar) M.Ö. 550 yılında Dor göçmenlerce kolonileştirilmesi döneminden itibaren alarak yerli Mariandinlerin bağımlı hale getirilmesi öyküsünü antik kaynakların ışığında incelemekte ve döneme ait kent ve yerleşimlerin de gösterildiği bir harita ve bölgedeki antik yerleşimlerin isimlerini içeren bir tabloyla birlikte sunmaktadır.

Ereğli’nin antik dönemine ait bu çok değerli eser, bugüne dek dilimizde yayınlanamamıştır. Bazı özel girişimlerle yapılmış bir çevirisi olsa da, yalnızca Müze Müdürlüğü’nde ve konuyla ilgili sınırlı kişilerde bulunmaktadır. Yazımızı, okurlarımıza güzel bir haber vererek bitiriyoruz.

Wolfram Hoepfner’in bugüne dek kentimiz hakkında yapılmış en ayrıntılı ve hiç kuşkusuz en değerli arkeolojik araştırma olan çalışmalarının dilimizde yayımlanması için, Kdz. Ereğli Tarih Doğa ve Kültürünü Koruma Derneği’nin geçtiğimiz yıl aldığı kararın ardından; yazarla bağlantıya geçilerek gerekli izinler alındı. Eserin özenli bir çevirisi bizim için iki yıl önce Walther von Diest’in Seyahatnamesindeki Ereğli anlatımını Türkçeleştiren değerli akademisyen Canay Tunçer tarafından tekrar yapılmaya başlandı. Eser, Belediyemizin de konuya ilgi göstermesi sonucu; önümüzdeki Haziran ayında Ereğli’nin kurtuluşunun 100. Yılı Sempozyumundan önce yayınlanmış olacak.

Kentimiz, araştırmanın yapılmasından yaklaşık 60 yıl sonra, bu değerli eserin Türkçede yayımlanmaması ayıbından nihayet kurtulacak…

DİPNOTLAR ..........................

(1) Herakleia Pontike – Ereğli Eine Baugeschichtliche Untersuchung – Wolfram Hoepfner – Wien, 1966. Sayfa : 79.80.

(2) https://www.uni-muenster.de/AsiaMinor/projekte/doernerarchiv/zurpersonfriedrichkarldoerner.html

(3) Nemrud Dağı'nın Zirvesinde Tanrıların Tahtları – Friedrich Karl Dörner – Çeviren: Vural Ülkü – Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1999.

(4) Forschungen an der Nordküste Kleinasiens Band I : Über die Frühgeschichte von Herakleia Pontike-David Asheri – Topographische Forschungen-Wolfram Hoepfner – Ashang:Ein Hekate-Relief in Herakleia Pontike-Adolphine Erichhsen – Wien, 1972.

 
Gösterim : 9108
YORUMLAR
Web sitemiz 04.03.2012 tarihinden itibaren;
Toplam: 21645140, Bugün: 466 kez ziyaret edilmiştir.