Kayıt Tarihi: 13 Mart 2020 Cuma 18:41
Seyahatnamelerde Ereğli
1961 yılının 6. Ayının 16'sında Eregli'de iki kuşaktır eczacı bir ailenin ikinci oğlu olarak dünyaya geldim.Turgut Reis Ilkokulu'nun ardından Galatasaray Lisesi'ni 1980'de bitirdim..On yaşlarından beridir kokusunda büyüdüğüm Memleket Eczanesi beni eczacı yaptı.Askerlik görevini yerine getirdiğim 1986-87 Çanakkale Deniz Hastanesi dönemi dışında dedemin eczanesinde babamla birlikte çalıştık.Halen üçüncü kuşak olarak dede yadigârı Memleket Eczanesi'ni sürdürmeye çalışırken 2004'ten bugüne Ecz. Sabit Duran'ın Ereğli Tarihi'ni yayınlamak üzerine başladığım çalışmalar beni bir yerel tarih tutkunu haline getirdi.Geçen yılsonu yayımlanan "Kastamonu ve Bolu Salnamelerinde Ereğli" adlı bir kitabım var..
Eczacı Sabit Bey ve Tahsin Hoca

Yazı dizimizin başlığına uygun olarak, bugüne dek hep seyyahları anlattık sizlere..

Sadece gezmek amaçlı yola çıkan seyyahların dışında; din adamı, büyükelçi, devlet adamı, coğrafyacı, subay, jeolog, harita uzmanı, mimar, arkeolog, ressam, şair, romancı, gazeteci gibi meslekleri olan ve değişik amaçlarla bölgemizden geçerek eserlerinde Ereğli’den söz etmiş olan kişilerdi bunlar.

Bu ayki yazımızda, Ereğli’de yaşamış ve Ereğli hakkında eser bırakmış iki hemşehrimizden söz edeceğiz sizlere.. Hayat seyahatleri içinde memleketimizden geçmiş olmaları, onları da birer seyyah yapıyor bizim açımızdan..

Bir tanesi, önce subay, sonra eczacı… Diğeri öğretmen ve tarihçi..

Bir tanesi benim Dedem, Eczacı Sabit Nihat Duran.

1886 yılında,’93 Harbi göçmeni Ereğli Fener Memuru Derviş Hüseyin Efendi’nin oğlu olarak burada doğmuş, askerî okul, savaş ve Mekteb-i Tıbbiye dönemleri olan 1898(?)-1923 yılları arası hariç, Ereğli’de yaşamış ve Ereğli’nin henüz yayınlanma şansını bulamamış da olsa, ilk Tarih’ini yazmış olan hemşehrimiz Sabit Nihat Duran aynı zamanda bu memleketin hâlen devam eden en eski Eczanesinin de kurucusudur. Yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptığı dönemde, Karadeniz Ereğli Halkevi tarafından yazılmasına karar verilen ‘Ereğli Tarihi’ni kaleme alan kişidir. İlerleyen aylarda da göreceğiniz gibi, Wolfram Hoepfner ve Mübeccel Belik Kıray gibi çok değerli akademisyenlerin Ereğli hakkında yayınlanan çalışmalarında kaynak olarak kullanılan bu eser, bu satırların yazarı olan torununu yerel tarih çalışmalarına başlatan eserdir, aynı zamanda…

Diğeri ise, memleketin öğretmenlerinden 1915 Çorum- Sungurlu doğumlu Eğitimci, Tarihçi-Yazar Tahsin Aygün’dür. Kesin tarih verme şansımız olmamasına karşın, 40’lı yıllarda Ereğli’de bulunmuş olduğunu bildiğimiz Tahsin Hoca, Ereğli’nin yayımlanmış ilk tarihini (1) kaleme alan kişidir.

Tahsin Aygün’ün hayatı hakkında çok fazla bilgiye sahip değiliz ne yazık ki. İlköğrenimini Sungurlu’da tamamladıktan sonra, Ankara Gazi Öğretmen Okulunda okuyup Konya Öğretmen Okulundan mezun olduğu, 1939 yılında Gazi Eğitim Enstitüsünü bitirerek orta dereceli okullarda çalışmaya başladığı ve kentimizde de görev yaptığı bu bilgiler arasında. Ereğli’de bugün Müze olarak hizmet veren Halil Paşa Konağı’nda 1937 yılında eğitime başlayan ilk Ortaokulda görev yaptığını, Burak Kasapoğlu’nun arşivinde yer alan 1942 yılına ait iki fotoğraf da kanıtlıyor. Bugün yazılan çoğu Karadeniz Ereğli tarihi ile ilgili araştırmada ana kaynak olma özelliği taşıyan Karadeniz Ereğlisi Tarihi adlı kitabını Tahsin Hoca bu dönemde yazmıştır. Bunun dışında, Alemdar Geliyor (1960) ve Kurtuluş Savaşında Karadeniz Ereğlisi (1980) adlı kentimizle ilgili kitapçıkları da olan Aygün’ün ayrıca Fotoğraflarla Atatürk (1963); Yurdumuza Nasıl Yerleştik; İstanbul’u Nasıl Aldık ve Atatürk’ün Devrim Takvimi (1973) adlı eserleri de vardır.

Doğaldır ki, Dedem hakkındaki bilgilerimiz, bundan fazla..

Doğumdaki ve nüfustaki adı “Mehmet Nihat” olan Sabit Bey, Ereğli’de yaygın olarak bilinen ismine kavuşmasına neden olacak okula, Ereğli’de Nimet Hoca’nın öğrencisi olduğu İptidaî Mektebi bitirdikten sonra başlar. İstanbul’daki Askerî Rüştiye’dir bu okul. Harp Okulunu bitirmesinin ardından kendisine verilen “zâbit” (subay) ünvanı, Ereğli’de yaşamı boyunca “Zâbit Bey” olarak adlandırılmasına ve zaman içinde, artık zâbitlik yapmamasından dolayı olsa gerek, yaygın bilinen adı olan “Sabit Bey”e dönüşmüştür.

Mehmet Nihat Bey, Harp Okulu’nda okuduğu dönemde, Fatsa’nın Yalıköy’ünden İstanbul’a teknelerle taşımacılık yapan Dursun Kaptan’ın amcaları vasıtasıyla İstanbul’a bir bahriyeli paşasının yanına yerleştirilmiş olan Melek Hanım’la tanışır ve onunla evlenir. Melek Hanım sonraları tüm Ereğlililerin “Melek Anne”si olacak ve yaşadığı dönemdeki evlilik çağına gelmiş olan genç kızların gelinliklerini dikerek, aynı zamanda o dönemde Ereğli’deki “Kız Sanat Okulu”nun temelini atan kursu açarak cumhuriyetimizin ilk yıllarındaki kadınlarımızın toplum hayatına dâhil olmasına katkıda bulunacak olan; Notre Dame de Sion okulu mezunu, Fransızca bilen, keman çalan, batı kültürüne aşina, aydın bir cumhuriyet kadınıdır.

Harp Okulunu bitirdiği dönemde Birinci Dünya Savaşı patlar ve Mülazım-ı sanî Zâbit Nihat Bey, Sina-Filistin Cephesinde görevlendirilir. Filistin cephesinde İngilizlere yenilen Osmanlı Ordusu Birinci Dünya Savaşının sonunda dağıtıldığında o dönemde subaylara verilen bir haktan yararlanarak Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’ye girer ve 1923 yılında Eczacılık Sınıfından mezun olur. Tıbbiye’de okuduğu dönemde, ilk oğlu Halil Orhan doğmuştur.

Mektebi bitirmesinin ardından Ereğli’ye dönerek 1924 yılının 1 Eylülünde, bugünkü Oğuzlar İşhanı’nın yerindeki “Uncular-Horitler”in dükkânı olan noktada eczanesini, o dönemdeki Devlet Hastanelerinin “Memleket Hastahanesi” adını taşımalarından esinlenerek “Memleket Eczahanesi” ismiyle açar. İlhan Selçuk, ‘Yüzbaşı Selahattin’in Romanı’ adlı Kurtuluş Savaşını konu aldığı eserinin son sayfalarında, “Sabit Bey’in Eczanesinin üst katından törenleri seyrettik” şeklinde yazarak bu eczaneden söz eder.

Sabit Bey’in Eczanesi, 40’lı yılların sonuna kadar Ereğli’nin tek eczanesi olma vasfını korur. 1949 Türkiye Eczacılar Almanağında, Zonguldak’taki üçü merkez, biri Kozlu, biri de Devrek’te olmak üzere altı eczaneden biri olarak kayıtlıdır.

Memleket Eczanesi, yaygın kanının aksine, Ereğli’nin ilk Eczanesi değildir. 1321/1904 Kastamonu Salnamesi’nde Ereğli Kazası başlığı altında yer alan “Merkez kazada (…), bir beledi ve iki hususî eczahâne vardır.” cümlesi bunu yalanlar. Sözü geçen bu “iki hususî eczahâne”nin günümüzde bildiğimiz anlamda Eczacılık diplomasına sahip kişilerce açıldığı konusunda emin olamasak ve o dönemde İstanbul’da Eczane sahiplerinin çoğunluğunu oluşturan gayrımüslimlerden birinin yanında mesleği öğrenerek gelen Ereğli’nin yerli Rumlarına ait olabileceklerini düşünsek de, bu Memleket Eczanesi için “Ereğli’nin ilk Eczanesi” sıfatını kullanmamızı engelleyecek bir bilgidir. 1922 yılında Büyük Millet Meclisi Hükümeti tarafından yaptırılan Türkiye’nin Sıhhi İçtimai Coğrafyası: Zonguldak Sancağı adlı araştırmada ise, “Zonguldak’da biri belediyeye ait diğerleri hususi üç, Bartın’da hususi dört, Ereğli’de belediyeye ait bir ki, Livada cem’aen sekiz eczane mevcuttur. Devrek’te eczane yoktur.” satırları geçer. Buna göre, 1922 yılında Ereğli’de serbest Eczane bulunmamaktadır.

İki yıl sonra Sabit Bey’in açacağı Eczahane, hâlen memleketin ilk olmasa da, devam eden en eski Eczanesidir.

Memleket Eczahanesi, daha sonra, 60’lı yıllarda sahil yolunun yapıldığı dönemde yıkılan Yalı Caddesi’nin deniz tarafı sırasındaki binalardan Belediye binasının yanına taşınır. Bir süre burada çalıştıktan sonra, bugün yıkılmış olan Belediye Binasının altına, bir dönem Gelir Müdürlüğü olarak hizmet veren bölümün olduğu yerde var olan Halkevi binasının altına geçer. Bina Cumhuriyet Halk Fırkası’nın malıdır.

Ereğli’nin sosyal yaşamına; yeni açılan Orta Mektep’te yaptığı hocalıktan, 1940’larda yapılması düşünülen kömür limanının Çatalağzı yerine Ereğli’ye yapılması için verdiği mücadele ile, İdman Yurdu Fahri Azalığından, 1950 yılında yaptığı Belediye Meclisi üyeliği ile yaptığı katkılarla geçen yıllarda, 1948 yılında Ereğli’de Demokrat Parti kurucusu olmasının ardından kiracı olarak bulunduğu binadan çıkarılması gündeme gelir. Bu zorunluluk üzerine yüklü bir şekilde borçlanarak, daha sonra eczacı olacak ikinci oğlu ve torununun 61 yıl çalışacağı, Orhanlar Mahallesi Yalı Caddesi 2 numaradaki yeri satın alır ve eczanesini buraya taşır.

Sabit Nihat Bey, sosyal yaşama olan katkılarının dışında, Ereğli’nin ilk tarihini yazan kişidir. 1945 yılında tamamladığı ve Bolu Salnamesi’nden Charles Texier’nin Küçük Asya’sına kadar birçok eski eserden yararlanmanın dışında kendi araştırmalarıyla da zenginleştirdiği eseri ne yazık ki bugüne kadar yayınlanamamış, ancak Ereğli konusunda yayınlanmış birçok esere (bunların arasında Prof. Mübeccel Kıray’ın Ereğli kitabıyla, Alman Arkeolog Wolfram Hoepfner’in Herakleia Pontike incelemesi de vardır) kaynaklık etmiştir. Yaptığı araştırmalarda biriktirdiği Eski Yunan, Eski Roma, Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait antik sikkelerden oluşan değerli koleksiyonu bugün İstanbul Arkeoloji ve Ereğli Müzeleri’nde sergilenmektedir.

Son Eczacı torunu olarak, dedeme ait bu ilk Ereğli Tarihi’nin, (onun eserine yakışır bir sadeleştirme ve incelemeyi de ekleyerek) yayınlanabilmesi için 2004 yılından beri, -onun kurduğu Eczanesini sürdürmeye çalışmaktan ayırabildiğim zamanlarda- çalışmaktayım…

Sabit Nihat Bey, 1951 yılının Temmuz ayında, ani bir kalp krizi sonucu erken denebilecek bir yaşta vefat etmiş ve hâlen “Memleketinin Eczacısı” kitabesini taşıyan kabrine defnedilmiştir.

Sabit Bey’in Tarih’inde 1945 tarihi bulunur. Aynı dönemde Ereğli’de görev yaptığını bildiğimiz Tahsin Aygün Hocamızın 1960 yılında yayımladığı ve önsözünde 10 yıl önce hazırladığını belirttiği “Karadeniz Ereğlisi Tarihi” kitabında kaynak olarak belirtilen eserler, bir-iki tanesi hariç; Sabit Bey’in yararlandığı eserlerle aynıdır. Aynı dönemde yazıldıklarını bildiğimiz bu iki eser için, ortak bir çalışma yapılmış olabileceğini de düşünebiliriz. Ancak Sabit Bey’in Tarih’i, çok daha ayrıntılı kaleme alınmış, o dönemde yaşayanlarla yapılan sözlü tarih çalışmaları ve yerinde keşiflerle süslenmiş, döneme ait demografik verilerle zenginleştirilmiş bir eserdir.

On yaşlarımda Dedemden kalan Kütüphanede rastladığım Osmanlıca kitaplardan, sonradan Charles Texier’nin Küçük Asya’sının ilk baskısı olduğunu anladığım kitap dışında Herodot Tarihi, Ksenofon’un Anabazis’i, Ahmet Refik’in Büyük Tarihi Umumi ve Bizans Karşısında Türkler adlı eserleri, Wells‘in Cihan Tarihinin Umumi Hatları, Yusuf Ziya’nın Yunandan Evvelki Türk Medeniyeti, Mehmet Tevfik Paşa’nın Yunan-ı Kadim Tarihi, Ahmet Cevdet Paşa ve Ahmet Rasim’in Osmanlı Tarihleri, Profesör Zeki Velidi Toğan’ın Umumi Türk Tarihine Giriş’i, Ahmet Naim’in Uzun Mehmet’ten Bugüne Kadar Zonguldak Havzası, Kastamonu ve Bolu Salnameleri, Şemsettin Sami’nin Kamusu'l Alam 1316 tab’ı, Britannica Ansiklopedisi gibi bir çok kaynaktan yararlanarak kaleme aldığı 193 daktilo sayfasından oluşan eseri, iki ana bölümden oluşur.

“E S K İ E R E Ğ L İ (Anakucağında Erakli) (Eraklea Pontika)” alt başlıklarıyla başlayan Birinci Cildde, bir önsözün ardından ‘Anadolu Tarihine Kısa Bir Bakış’ başlığı altında ‘Pelajlar, Dardanyalılar, Frikyalılar, Lidyalılar’ alt başlıkları ile Eski Anadolu uygarlıkları özetlendikten sonra, Ereğli’nin de dahil olduğu ‘Bitinya Kıtası ve İlk Ahalisi’ne değinilir. ‘Ereğli’nin Adı’nın incelendiği kısa bir bölümden sonra, ‘Ereğli Sitesi’nin Tarihi’ bölümü başlar. ‘Romalılar Devrinde Ereğli’ ve ‘Osmanoğulları Devrinde Ereğli’ bölümlerini ‘Ereğli’de Mevcut Eski Eserler’ ana başlığı altında ‘Ereğli’nin Rıhtımları ve Yeraltı Yolları’, ‘Akarosya Mağarası’, ‘Ereğli’nin Akropolü ve Kaleleri’ ve ‘Ereğli Kalesi’nin Dışındaki Anıtlar’ bölümleriyle Ereğli’de o dönemde birçoğu ayakta olan antik eserler çok hoş bir üslûpla, yerleri “İsmail Dağcı’nın arka bahçesinin yol ile birleştiği noktadan doğuya” türü yer bildirimleriyle ve ayrıntılarına girerek anlatılır. Birinci Cild, ‘Tanrıların Göçmenliği ve Yarattığı Medeniyetler’ başlığı altında Yunan Mitolojisi tanrılarının ve Ereğli ile ilgili bağlantılarının konu edildiği ‘Erakli-Eraklis-Erhal-Herkül’, ‘Apollon-Güneş Tanrısı’, ‘Artemis-Mehtap, Ay ve Fazilet Tanrısı’, ‘Poseidon-Nepton, Deniz ve Balık Tanrısı’ ve ‘Diyozinos-Bakos, Bağ ve Şarap Tanrısı’ alt başlıklarına sahip bölümle sona erer.

Birinci Cildin eki olduğu İçindekiler kısmında belirtilen Haritalar ve Resimler ise, yaşamı boyunca topladığı ve daha sonra amcam Ecz. Orhan Bey tarafından Ereğli ve İstanbul Arkeoloji Müzelerine bağışlanan zengin antik sikke koleksiyonundan bazı örnekleri içeren ‘Ereğli’de Çıkan Çeşitli Paralar’, ‘Ereğli Sitesi’nin Bastırdığı Paralar’ ve ‘Roma ve Bizans’a Ait Paralar’ olarak adlandırdığı 4 fotoğraf ve bugün elimizde olmayan ‘Ereğli Sitesi’nin Haritası(No:4)’, ‘Ereğli’nin Rıhtım, Liman ve Kalelerinin Planı (No:2-4)’ ve ‘Ereğli Akropolünün Planı’ olarak adlandırdığı 3 adet harita ve plandır.

Bunun dışında, hâlen kitaplığımda bulunan ve Dedemin yararlandığı kaynaklardan ‘Yunanı Kadim Tarihi – Esatiri Yunaniyan’ (Eski Yunan Tarihi-Yunan Mitolojisi) kitabından babam Ecz. Gökhan Duran’ın kopyalayarak çizdiği antik Yunan tanrıları resimleri ve ‘Akropol sarayının bugünkü görünüşü’ çizimi de bu cildin ekidir.

“Y E N İ E R E Ğ L İ” alt başlıklı İkinci Cild ise, kentin 19. Yüzyıldan sonraki tarihini içerir ve Osmanlı ile Kurtuluş Savaşı dönemine ait ‘Ayanlar Devri’nde Ereğli’, ‘İkinci Mahmut’un Ereğli Üzerine Askeri Harekatta Bulunması’, ‘Hacı İsmail Oğulları’, ‘Kömürün Keşfinden Sonra Ereğli’, ‘Devrim ve Cumhuriyet çağında Ereğli’, ‘Alemdar Vakası’ gibi tarihi bilgiler içeren bölümlerin ardından ‘Ereğli’nin Ekonomik Durumu’, ‘Maden Kömürünün keşfinin Ereğli Üzerindeki Etkileri’, ‘Ereğli Kazasının Ekonomi Durumu’, ‘Ereğli’de Başlıca Sanayi’, ‘Ereğli Limanının Önemi’, ‘Ereğli’nin Sosyal ve Kültürel Durumu’, ‘Ereğli’nin Nüfusu’, ‘Ereğli’nin Adetleri’, ‘Ereğli’de Halk İnançları’, ‘Ereğli’nin Düğünleri’, ‘Ereğli’de Yer ve Köy Adları’, ‘Belde ve Belediyemiz’ başlıkları altında oldukça ayrıntılı demografik bilgiler verildiktan sonra ‘Ereğli’nin Velinimeti Hoca Nimet Efendi’ başlığı ile Rüşdiye Öğretmenine saygısını sunduğu kısa bölümün ardından bir Sonsöz ile tamamlanır.

İkinci Cildin eki olarak İçindekiler kısmında belirtilen Haritalardan ikisi, bugün elimde olmayan ‘Bugünkü Ereğli’nin haritası ve liman kenarındaki Kadıtarlası’nın planı’ ve ‘Ereğli’nin ekonomik durumu ve gelecekteki sanayi bölgelerini gösteren harita’ başlıklı haritalardır. Bunların dışında, listede geçen ‘Zonguldak İli Haritası’ ve ‘Ereğli ilçesinin genel haritası’ Ecz. Gökhan Duran çizimi olarak kitabın ekindedir. Gökhan Bey’in çizdiği bir diğer harita da İlçedeki köy okullarını gösterir. Son olarak belirtilen ‘Ereğli limanının önemini belirten Köstence limanıyla bir pafta içerisinde karşılaştırılması’ haritası ise, bugün Memleket Eczanesi’nin duvarını süslemektedir.

Tahsin Hoca’nın eseri ise, 45 sayfadan oluşan küçük boy (12x16 cm. boyutlarında) bir kitaptır.

Ereğli Hakkında Genel Bilgiler başlıklı bir bölümle başlar. Coğrafi Durum ve Tarihi Önemi iki altbaşlıklı bu girişten sonra, Eski Yunan Devrinde Ereğli (Yunanlılar Ereğli’de; Onbinler Heraklea’da; Yunan devrinde Ereğli uygarlığı); Roma Bizans Devrinde Ereğli (Roma ile ilk münasebetler); Roma Bizans Hâkimiyetinde Ereğli (Roma Bizans Devrinde Ereğli uygarlığı) ve Türk Hâkimiyeti (1071’den Osmanlı Hâkimiyetine kadar Ereğli; Osmanlı Hâkimiyetinde Ereğli; Ereğli’de maden kömürünün bulunuşu) başlıklarıyla dört bölüm daha içerir.

Kapağında, daha sonra herhangi bir yayınına ya da çalışmasına ulaşamadığımız Karadeniz Ereğlisi Turizm Derneği’nin 1 Sayılı yayını olduğu belirtilen kitap, Ecz. Sabit Bey’in yayımlanmamış Ereğli Tarihi’nin aksine, daha derli toplu, ayrıntıdan uzak, sözlü tarih ya da yerel inceleme yapılmadığı anlaşılan; Gürdal Bey’in #67300 Dergisinin 12. sayısındaki yazısında da belirttiği gibi, 6 Ansiklopedi, Lügât ve Salname; ‘eski eserler’ başlığı altında 13; ‘Türk devri kaynakları’ olarak 10 ve ayrıca 3 adet yabancı kaynak ve 4 adet seyahatnameye başvurularak hazırlanmış bir eserdir. Kitabın sonunda, Kumandan Spratt’ın 1854 tarihli haritasına dayanarak çizildiği anlaşılan bir harita ile 27 adet fotoğraf bulunur.

Aynı tarihlerde aynı camiada yaşadıklarından Eczacı Sabit Bey’le kaynakları paylaşmış olmaları da mümkündür. Tahsin Hoca, Sabit Bey’den daha sonra yazdığı anlaşılan eserinde, daha farklı bazı kaynaklara da ulaşmıştır. Pauly Wissowa Réal Ancyclopédie; Galatie et Bithynie-G. Perrot; Heyd, Hist. du Commerce du Levant II; La Turquie d’Asie - V. Cuinet; Novack (ayrıntı verilmemiş ancak muhtemelen bizim geçtiğimiz yıl Mayıs ayında anlattığımız Ernest Novack) bunların arasında dikkat çekenlerden bazılarıdır.

İki eserin ortak yanı ise bence Ereğli’nin havasını soluyup suyunu içmekten kaynaklanan derin bir Ereğli sevgisidir. Bu sevgi, Sabit Bey’de de, Tahsin Hoca’da da satır aralarında –tabiri caizse– “buram buram” duyumsanır. Tahsin Aygün’ün kitabının ilk bölümünü okurken bunu rahatlıkla hissedebilirsiniz. Önümüzdeki aylarda konu edeceğimiz diğer eserlerde (örneğin Wolfram Hoepfner’in Herakleia Pontike-Ereğli, Bir Yapı Tarihi İncelemesi adlı Ereğli’de yapılan ilk arkeolojik araştırmasında ve bu eseri büyük ölçüde temel alan Prof. Tahsin Akkaya’nın Herakleia Pontike(Karadeniz Ereğlisi)’nin Tarihi Gelişimi ve Eski Eserleri’nde aynı sıcaklığı hissedemezsiniz, daha bir ‘mesafeli’, daha ‘bilimsel’dirler.

(1) Karadeniz Ereğlisi Tarihi-Tahsin Aygün, Karadeniz Ereğlisi Turizm Derneği Yayını - Ankara, 1960.

 
Gösterim : 6957
YORUMLAR
Web sitemiz 04.03.2012 tarihinden itibaren;
Toplam: 21626584, Bugün: 252 kez ziyaret edilmiştir.