Kayıt Tarihi: 30 Aralık 2019 Pazartesi 18:06
Seyahatnamelerde Ereğli
1961 yılının 6. Ayının 16'sında Eregli'de iki kuşaktır eczacı bir ailenin ikinci oğlu olarak dünyaya geldim.Turgut Reis Ilkokulu'nun ardından Galatasaray Lisesi'ni 1980'de bitirdim..On yaşlarından beridir kokusunda büyüdüğüm Memleket Eczanesi beni eczacı yaptı.Askerlik görevini yerine getirdiğim 1986-87 Çanakkale Deniz Hastanesi dönemi dışında dedemin eczanesinde babamla birlikte çalıştık.Halen üçüncü kuşak olarak dede yadigârı Memleket Eczanesi'ni sürdürmeye çalışırken 2004'ten bugüne Ecz. Sabit Duran'ın Ereğli Tarihi'ni yayınlamak üzerine başladığım çalışmalar beni bir yerel tarih tutkunu haline getirdi.Geçen yılsonu yayımlanan "Kastamonu ve Bolu Salnamelerinde Ereğli" adlı bir kitabım var..
Ahmet Rasim Barkınay

1881-1950 yılları arasında yaşamış olan Ahmet Rasim Barkınay, Osmanlı ve Cumhuriyet döneminin deniz haritacılığı konusunda uzmanlaşmış subaylarındandır.

28 Ocak 1903 tarihinde “Mektebi Fünûnu Bahriye-i Şâhâne”den Mülâzım-ı sânî (Teğmen) rütbesiyle sınıf birincisi olarak mezun olan Ahmet Rasim Bey, Selimiye fırkateyni ve Heybetnüma korvetinde geçen iki yıllık görevlerinden sonra 7 Şubat 1905’de Mülâzım-ı evvel(Üsteğmen) rütbesine yükseltilir. İngilizceden bazı denizcilik kitaplarını dilimize çevirdiği bilinen yazarın, 1906 yılında Heybetnüma kalyonunda, Sivastopol akvaryumu müdürü Zernov ile birlikte Karadeniz’de Midye(Kıyıköy)’den Kızılırmak ağzına kadar olan kıyı açıklarında deniz hayvanları hakkında araştırmalarda bulunmasından Rusça’ya da hâkim olduğu anlaşılır. 1911 yılının Mart ayından başlayarak kısa bir süre Rusya’da ölçümle ilgili eğitim alır, 27 Nisan 1911’de yüzbaşılığa yükselerek o dönemde yeni kurulmuş olan Erkân-ı Harbiye-i Bahriye Harita Şubesi’nde çalışmaya başlayan Ahmet Rasim’in haritacılığa olan ilgisi ve yeteneği artık belirginleşmeye başlamıştır

11 Mayıs 1915 tarihinde Kıdemli Yüzbaşı olduktan sonra 1915 Ağustosunda Irak’ta Dicle ve Fırat havzalarında, 1917 sonbaharında ise İstanbul Boğazı’nda ölçümler yapar. 1 Mart 1921 tarihinde Korvet Kapudanı (Binbaşı) rütbesine yükseltilir. Berkisatvet, Aydınreis ve Sakız gemilerinde süvarilik yaptıktan sonra 9 Şubat 1925 tarihinde Erkân-ı Harbiye-i Bahriye Harekât Dairesi başkanlığına getirilir. Bu dönemde ilk kıyı kılavuzlarını kaleme almaya başlar. 2 Mayıs 1925 tarihinde yükseltildiği Fırkateyn Kapudanı (Kaymakam, Yarbay) rütbesi ile bir yandan aynı göreve devam ederken diğer yandan da kıyı kılavuzlarının yazımını tamamlamaktadır. 1928 yılında Bahriye Vekâleti kapatıldıktan sonra Harita şubesi, Harita Umum Müdürlüğü’ne Yedinci Hidrografi Şubesi olarak bağlanır ve Ahmet Rasim Bey bu şubenin müdürü olarak atanır. 27 Ağustos 1929 tarihinde Harita sınıfına nakledilen yazarımız 30 Ağustos 1931 tarihinde Miralay (Albay) rütbesine yükseldikten sonra 21 Aralık 1937’de emekli olana kadar aynı görevi sürdürür. (1)

Denizcilik konusunda çok sayıda yayın yapmış olan Barkınay, konu ettiğimiz Kıyı Kılavuzlarının yazımına, kendi anlatımıyla “… hali hazıra nazaran Hopa’dan İskenderon’a kadar şamil bir coğrafyayı sahilînin ademi mevcudiyeti (yokluğu) ise irfanı memleket nâmına hesabımıza geçirilmeğe lâyık mühim bir nâkisedir (eksikliktir). Sevahilimize ait bahrî (denizcilik) haritalarımız ile, sahillerimiz hakkında malûmatı coğrafiye ve tabîiyeyi natık (anlatan) rehberi deryalarımız ve ahvali cevviye risaleleri (deniz rehberlerimiz ve hava şartları kitapçıkları) hassaten (özellikle) Rusların ve bilistinsah (kopya ile) İngilizlerin mahsûlu irfanıdır.” (2) saptamasıyla başlar.

Barkınay, bu konuda haklıdır. Yaklaşık iki yıl önce GazetEreğli’de yayımladığımız dizimizin 15. yazısında kıyı bölgemizin ilk haritasını 1850 yılında Odessa’da yayımlayan ve aynı yıl tarihli İstanbul Basımı bir “Karadeniz ve Azak Denizi Rehberi” olan Taitbout de Marigny’den (3) söz etmiştik. 2018 yılı Şubat sayısında konu olarak seçtiğimiz Kırım Savaşı sırasında bölgemizin daha ayrıntılı bir haritasını çıkaran İngiliz Kumandan Spratt’ın 1854 tarihli ölçümleri ise çok uzun yıllar geçerliliğini korumuştur. (4)

Ahmet Rasim Bey’in ilk baskısı 1923’te yapılan Karadeniz sevahili dışında 1925’te Akdeniz ve Marmara Denizi Kılavuzları; 1926’da ise Adalar Denizi Kılavuzu basılmıştır. Barkınay’ın bu kılavuzlar dışında haritacılık, denizcilik tarihi, denizcilik terimleri sözlükleri, deniz ürünleri ve bu gibi konularda çok sayıda eseri bulunur.

Ahmet Rasim Bey’i “Cumhuriyetin Piri Reis’i” olarak niteleyen Prof. Dr. Mustafa Pultar’ın anlatımına göre “Karadeniz Sevahili’nin ilk bölümleri Karadeniz’in “ahvali tab’iyesi” yani rüzgârları, sisleri, getgitleri ve akıntıları hakkında bilgi içermektedir. Daha sonra Hopa’dan Bulgaristan’daki Ahtapolu’ya kadar kıyı boyunca yer alan liman ve sığınakların konumları, demir yerleri, ayırıcı nişanları, fenerleri, tarihi ve çeşitli kurumları açıklanmaktadır. Bu kıyı bilgilerinin dışında sayfaların dipnotunda çeşitli hava tahmini, yıldız konumları, tarihi bilgiler, seyir öğütleri gibi ilginç notlar da bulunuyor. Örneğin, ‘çakalların leylen (geceleri) bağırması ferdası (ertesi) günü iyi havaya, ... deniz kuşlarının erkenden uzak mesafelere kadar karadan denizlere tayarânı (uçması) mutedil rüzgâr ve iyi havaya alâmetdir.’ (s. 74) (…) Karadeniz Sevahili’nin üçüncü bölümü, batı, kuzey ve doğu kıyıları da dahil olmak üzere Karadeniz kıyılarının “manzarai rüyet” (denizden görünüş)lerini içermektedir. Ahmet Rasim bunlarla ilgili olarak “şu ufak manzarai rüyet albümünü muhitimizde yapılmış ilk, fakat çok noksan (eksik) bir eser olmak üzere takdim eyler[im]” demektedir(s. 124).

1930 yılında ikinci ve son baskısı yapılmış olan Karadeniz Sevahili’nin Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nde bulunan nüshasından sevgili Ziya Arslan’ın temin ettiği eserin 88-97. Sayfaları arasında yer alan bölgemiz anlatımını Amasra, Bartın, Zonguldak, Kozlu, Ereğli ve Akçaşehir başlıkları ve sözü edilen albümden resimlerle Seyahatnamelerde Ereğli ve Yakın Çevresi kitabımızda bulacaksınız.

Burada yerimizin darlığı nedeniyle yalnızca Ereğli anlatımını size sunuyoruz: (5)

Ereğli : namı kadimi “İrakliya pontika” veya “Eribolum”

arz = 41o 17’ 20” +

tul = 31, 27, 04 +

Bolu vilayetinin bir kaza merkezidir. Anadolu fenerine 105 mili bahri[deniz mili] ve Ereğli fener burnuna ¾ mil mesafededir. Bu şehre diğer mevcutlarından tefrik [ayırmak] için “Karadeniz Ereğlisi” veya “Bender Ereğli” namı verilmektedir. Şehrin etrafında ve bilhassa tepedeki kale civarında pek çok asarı atika [eski eser] vardır.

Vaktile mevcut olup küçük gemilere mahsus olan sun’i [yapay] liman müruru zaman ile [zaman geçtikçe] bozulmuş ve gayrı kabili istifade [kullanılamaz] bir hale gelmiştir. Bu döküntünün tulü 265 kulaçtır[uzunluğu 485 m.dir]. Şehrin sahili kayalıktır.

Ereğli limanı yalnız karayel, batı ve lodosa açıktır. Kasabanın 2 mil şimali şarkisinde [kuzeydoğusunda] “Baba burnu” vardır. Ereğli liman reislik mevkii olup posta ve telgrafhanesi de vardır ve hafta pazarı cuma ve pazartesi günleridir.

Demir mahalli: Şehrin sahilinden takriben bir mile yakın bir nokta, iyi bir demir mahalli olup 9, 10 kulaç [16, 18 m.] su vardır ve tabiatı kaırı bahir [deniz dibi] kum ile lüleci çamurlu denilen özlü çamurdur ki, demir tutmak için pek faydalıdır.

Dikkat: Ereğli limanı, harbi umumi esnasında garkolmuş [batmış] “10 Temmuz”, “Heybeli”, “Presya Civano”, “Beykoz” ve sair küçük merakibin [teknelerin] leşlerile malâmal [ağzına kadar dolu] olup hiç birinin mevkii [yeri] bir şamandıra veya bir alâmet ile tespit edilmemiştir [gösterilmemiştir] ve leylen mevkilerini irae edecek [geceleri yerlerini gösterecek] bir fener ikat edilmemektedir[yakılmamaktadır]. Bu leşlerin kısmı azamı [büyük kısmı] fener burnile eski mendirek arasındadır. Mezkûr [Sözü edilen] kazazede teknelerden “Beykoz” 4 kulaçta [7 m.de] “Presyo civano” 6 kulaçta [11 m.de] “Heybeli” 7 kulaçta [13 m.de] ve diğer bir leş de 9 kulaçta [16,5 m.de] yatmaktadır ve Ereğli fenerinin mebni olduğu [bulunduğu] burnun önünde ve ¾ gomine [139 m.] mesafede bir kaya topuğu mevcuttur.

Büyük gemiler için demir mahalli, Ereğli fener burnunun keşişleme cihetinde [yönünde] ve 4 gomine [740 m.] mesafedeki 6 kulaçlık [11 m.lik] mahaldir.

Kömürü: Ereğlinin 10 mil mesafesinde bulunan Çamlı ve Kandilli kömürleri kuvvei haruriye itibarile [ısı gücü bakımından] hemen hemen en iyi İngiliz Vels kömürleri ayarındadır.

Ereğli feneri : (Evlice burnu) : arz = 41o 19’ +

tul = 31, 26 +

Baba burnu denilen şibih cezirenin [yarımadanın] Ereğliye en yakın çıkıntısı üzerinde ve beyaz bir binanın beyaz bir direğine mevzu [konulmuş] sabit bir kırmızı ziya [ışık] gösteren fenerdir ki sathı bahirden 79 kadem irtifaında [deniz yüzeyinden 24 m. yüksekliğinde] ve 5 milden mer’idir[görülür].

Baba burnunun evlice burnu üzerinde kâin [bulunan] ve seviyei bahirden 252 kadem irtifaa mevzu [deniz yüzeyinden 77 m. yüksekliğe konulmuş] ve 15 milden mer’i [görülür] bir fener mevcut olup, tabiatı 10 saniyede ve grup denilen iki defa şimşekli ziyadır[ışıktır]; rengi beyazdır ve beyaz bir kuleden teşhir olunur[gösterilir]. (6)

Ereğlinin 2,5 mil cenubunda [güneyinde] “Karasakal” mevkii vardır. Ereğli kurbinde [yakınlarında] Karadenize munsap olan [dökülen] çaylardan meşhuru “Arslan” ırmağı [namı kadimi Kurt manasına olan “Likos”tur] olup Kastamonu eyaletindeki “Ovadağ”ından çıkar. (7)

DİPNOTLAR................................................

(1) Burada aktardığımız bilgi ve fotoğraflar, Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Pultar’ın, "Bahriyede İlmi Haritacılığın Kurucularından Ahmet Rasim Barkınay ve Eserleri" başlığı ile 1. Uluslararası Pirî Reis Sempozyumu'na sunduğu bildirisinden alınmıştır. (Uluslararası Pirî Reis Sempozyumu Tebliğler Kitabı. 27-29 Eylül 2004. İstanbul: Seyir, Hidrografi ve Oşinografi Dairesi Başkanlığı.)

(2) Türkiye coğrafyayı sahilisi-Karadeniz sevahili – Yazan: Harita umum müdürlüğü Deniz şubesi müdürü Dz. Kaymakam Ahmet Rasim – Deniz Matbaası – İstanbul, 1930. Sayfa: 3-4.

(3) http://www.gazeteregli.com/eregli-haber/gazete-eregli/?id=4190

(4) http://www.gazeteregli.com/eregli-haber/gazete-eregli/?id=4274

(5) A.G.E. Sayfa: 95-96. Başlıkta gördüğünüz “namı kadimi” eski adını; “arz ve tul” değerleri ise enlem ve boylam derecelerini göstermektedir.

(6) “Evlice” terimi, o dönemde Ölüce Burnu’na verilen isim miydi; yoksa yazarın bir yanlış anlaması mı var onu tam bilemiyoruz ne yazık ki. Ancak gene de, burada yazarın bir karışıklık yaptığı kanısındayım. 1863 yılında Fransızlar tarafından yapılan Ölüce Feneri ilk paragrafta isim verilmeden anlatılıyor. Burada sözü edilen, 1920’lerde hâlen faal olduğu anlaşılan Çeştepe üzerindeki fenerdir ve “Evlice Burnu” üzerinde bulunduğunun belirtilmesinde bir yanlışlık olsa gerek.

(7) Aynı tarihlerde Gülüç Irmağı’nın da bugün kullandığımız adını almamış durumda olduğu anlaşılıyor.

 
Gösterim : 5148
YORUMLAR
Web sitemiz 04.03.2012 tarihinden itibaren;
Toplam: 21646126, Bugün: 1452 kez ziyaret edilmiştir.