Kayıt Tarihi: 10 Aralık 2019 Salı 19:24
Seyahatnamelerde Ereğli
1961 yılının 6. Ayının 16'sında Eregli'de iki kuşaktır eczacı bir ailenin ikinci oğlu olarak dünyaya geldim.Turgut Reis Ilkokulu'nun ardından Galatasaray Lisesi'ni 1980'de bitirdim..On yaşlarından beridir kokusunda büyüdüğüm Memleket Eczanesi beni eczacı yaptı.Askerlik görevini yerine getirdiğim 1986-87 Çanakkale Deniz Hastanesi dönemi dışında dedemin eczanesinde babamla birlikte çalıştık.Halen üçüncü kuşak olarak dede yadigârı Memleket Eczanesi'ni sürdürmeye çalışırken 2004'ten bugüne Ecz. Sabit Duran'ın Ereğli Tarihi'ni yayınlamak üzerine başladığım çalışmalar beni bir yerel tarih tutkunu haline getirdi.Geçen yılsonu yayımlanan "Kastamonu ve Bolu Salnamelerinde Ereğli" adlı bir kitabım var..
Semavi Eyice – Ari Çokona

Kurtuluş Savaşımızın ardından, o tarihlerde kent nüfusumuzun yaklaşık beşte birini oluşturan Rum hemşehrilerimiz, mübadele ile Yunanistan’a gönderildiler.

Ereğli’nin Türk hakimiyetine girmesinden sonra kentteki Rum varlığı ile ilgili rakamların en eskisine, geçtiğimiz ay paylaştığımız Prof. Faroqhi’nin araştırmasından ulaşıyoruz. 1560-80 arası Osmanlı kayıtlarına göre kentteki 343 vergi mükellefinden 42’si Rumdur. Bu, yaklaşık %12’ye denk gelir. 19. Yüzyıl öncesi Seyahatnamelerde nüfus bilgisi yer almaz. 1838 Mayısında kenti ziyaret eden Fransız Rahip Boré, 40 Rum haneden söz ederken aynı yılın ekim ayında Ereğli’den geçen Ainsworth da, 250 Müslüman, 40 Rum hane sayısını verir. 1845 tarihli Temettüat Defterlerinde Rumiyan Mahallesi, 59 hane olarak geçer ki, toplam hane sayısının %11’idir, bu. 1861’de gelen George Perrot’nun verdiği 300 Türk, 70 Rum hane sayısı önceki seyyahlara göre daha gerçekçi görülür. 1894 tarihli Cuinet’nin istatistiğinde merkezde 5.032 Müslüman, 1.242 Rum nüfus belirtilir. 42.428 olarak verilen toplam kaza nüfusundaki Rum sayısı da aynıdır. Osmanlı dönemine dair mübadele öncesi son rakam, 1918 yılındaki Dr. Abdullah Cemal’in raporunda verdikleridir ve kazada 40.567 Müslüman, 1.000 Rum ve 227 Ermeni nüfustan söz eder. Merkez nüfusunun yaklaşık beşte birini oluşturan Rum hemşehrilerimizden Ecz. Sabit Bey de tarihinde söz eder. 2015 yılında yayımladığımız Kastamonu ve Bolu Salnamelerinde Ereğli adlı kitabımız incelendiğinde önemli sayıda Meclis-i Beledî üyeliğinde ve diğer görevlerde Rum vatandaşların bulunduğu görülecektir.

20. yüzyılın başında, Lozan Konferansının ardından Türk-Yunan hükümetlerince 30 Ocak 1923 tarihinde imzalanan “Türk-Yunan Nüfus Mübadelesine İlişkin Sözleşme ve Protokol”ün ardından, Rum hemşehrilerimiz 1923-1925 yılları arasına yayılan mübadele ile Yunanistan’a göçtüler. (1)

Ereğli’nin Rum halkı konusunda yayımlanmış çalışma çok azdır. Ulaşabildiğimiz iki çalışmadan bazı noktaları sizlerle paylaşmak istiyoruz.

İlk çalışma, geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz, memleketin yetiştirdiği en değerli sanat tarihçisi olan Prof. Semavi Eyice’ye aittir. Hocamızın Ereğli’den söz ettiği çalışması, Anadolu’da “Karamanlıca” Kitâbeler (Grek Harfleriyle Türkçe Kitâbeler) başlığını taşır ve ilki 1975, ikincisi 1980 yılında yayımlanmıştır.

Semavi Hoca’nın anlatımıyla “Anadolu’nun ana dili Türkçe olan Hıristiyan (Ortodoks) halkı” olan Karamanlılar, Osmanlı’da yaygın bir yerleşime sahiptir. Eyice’nin sözünü ettiğimiz iki makalesinde Ereğli’den bir çeşme kitabesi dışında Ankara, Niğde, Tokat, Isparta ve Silifke’den mezartaşları, Sille(Konya), Isparta, Kumluca ve Hamamlı Köyleri(Niğde) ve Nevşehir’den kilise kitabeleri incelenerek anlatılır. Karamanlılar konusunda yayımlanmış ve inceleme şansını bulduğumuz bir eserde, şöyle yazmaktadır (2) :

“19. yüzyılda Karamanlıca kitapların birçoğunun sonunda bulunan ve basılmadan önce o kitabın parasını ödeyerek talep eden müşterilerin listeleri de Karamanlıların Anadolu’nun nerelerinde yaşadıklarına ışık tutan en önemli kaynaklardan biridir. Onlarca Karamanlıca kitapta yapılan bir tarama çalışması sonucunda, bu listelerde geçen Karamanlı yerleşimleri arasında en sık rastlananlar şunlardır:

İstanbul, Ankara, Kayseri, Niğde, Nevşehir, Ürgüp, Amasya, Kırşehir, Konya, Karaman, Zincidere, İncesu, Talas, Akşehir, Samsun, Bafra, Çarşamba, Adana, İzmir, Safranbolu, Havza, Tosya, Zile, Çankırı, Kula, Kastamonu, Bolu, Merzifon, Taşucu, Mürefte, Bursa, Kütahya, Bayındır, Polatlı, Geyve, Konya Ereğlisi, Hamidiye, Gölcük, Mihaliç, Adapazarı, Eskişehir, Afyonkarahisar, Vezirhan, Nazilli, Tarsus, Mersin, Biga, Silifke, Alaçam, Zonguldak, Ereğli, Bartın, Antalya, Alanya, Erbaa, İnebolu, Çaycuma, Denizli, Balıkesir, Salihli, Gemlik, Düzce, Gümüşhacıköy, Söğüt, Uşak, Ödemiş, Burdur, Isparta ve Akdağmadeni.

Bu tablo, yaygın kanının aksine, İzmir ve Ayvalık haricindeki kıyı bölgelerinde yaşayan Anadolu Ortodokslarının da büyük çoğunluğunun anadilinin Türkçe olduğuna dair veriler sunar. Bu olguyu destekleyen bazı demografik veriler de vardır. Sözgelimi Amasra Metropolitliği’nin bir kolu olan Batı Pontus’ta 1911 yılında 120.000 Hıristiyan Rum yaşıyordu ve nüfusu sadece Hıristiyanlardan oluşan 336 yerleşim biriminden 246’sında Türkçe konuşuluyordu. Kaba bir oranlamayla bu yörede anadili Türkçe olan Ortodoks nüfusun en az 80.000 olduğu tahmin edilmişti.”

Gazanfer İbar bu anlatımın devamında, Milliyetçilik çağında Karamanlılar başlığı altında 1789 Fransız Devrimi’nden sonra yaygınlaşan milliyetçilik akımı sonucu Avrupalıların da desteğiyle gerçekleşen Yunan isyanı ve bağımsız Yunanistan devletinin kurularak genişlemesini; yeni devletin “Megali İdea” politikasıyla Osmanlı topraklarında “esir” konumundaki tüm Yunanlıları kurtarmak ve başkenti İstanbul olan bir Yunan devleti yaratma amacını konu eder. Karamanlıların anadillerinin Türkçe olması ve Yunan kültüründen farklılıkları Yunan milliyetçiliği önünde çok ciddi bir engeldir. Yunanistan bu sıkıntıları Anadolu’da açılan Rum okullarına öğretmen göndererek, Karamanlıların yoğun olduğu bölgelerde Yunanca öğretim programları düzenleyerek ve kiliselerin de zorlamasıyla çocukların Türkçe yerine Yunanca isimlerle vaftiz edilmesi gibi önlemlerle aşmaya çalışmıştır. “Şaşırtıcı biçimde, 19. yüzyılda Karamanlıların dil ve kültür açısından Yunanlılaşmaları sürerken, Karamanlıca yayın faaliyetleri büyük ivme kazanmıştı.” şeklinde yazan İbar, Karamanlıların yer yer Osmanlı idaresine şikayetlerde bulunarak kültürlerini korumaya çalıştıklarını belirtir.

Büyük savaşın ardından gerçekleşen Yunan işgali ve Kurtuluş Savaşı’nda Karamanlı toplumu Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni tanımış, o dönemde dini liderleri olan Papa Eftim’in Mustafa Kemal’le ilk kez Sivas Kongresi sırasında buluşması ile mücadeleyi desteklemiştir. “Papa Eftim daha sonra, Keskin civarında topladığı 500 kadar Türk Ortodoks’tan kurulu taburu ile savaşa katılmak istediğine dair Büyük Millet Meclisi Hükümeti Müdafaa-i Milliye Teşkilatı’na müracaatta bulunmuş ve bundan dolayı kendisine TBMM tarafından İstiklal Madalyası verilmiştir.” diye yazar, İbar. Papa Eftim 1921’de Fener Patrikhanesi ile tüm ilişkilerini kesmiş ve TBMM’nin 2 Haziran 1337 [1921] tarihinde onayladığı kuruluş kanunu ve gerekçesi uyarınca Kayseri’de bağımsız bir Türk Ortodoks Kilisesi kurmuştu.

Ancak savaş sonrası gerçekleşen Lozan Barış Antlaşması sonucunda dengeler değişmiş, savaş sürecinde Yunanistan’ın yayılmacı milliyetçi tutumunu destekleyen Fener Patrikhanesi İstanbul’da kalırken Kurtuluş Savaşını destekleyen Türk Ortodoks Patrikhanesi kapatılmış, cemaati de mübadeleye tabi tutulmuştur.

Semavi Eyice, 1975’te yayımladığı ilk makalesinde Ereğli’deki kitabeyi şöyle anlatır: (3)

“Karadeniz Ereğlisi’nde yaptığımız araştırmalar sırasında 14 Temmuz 1963 günü, bu şehrin Süleymanlar mahallesinde, İstikbal caddesinde 16 numaralı evin önünde bir çeşme ile karşılaştık. O tarihte Bay Hüseyin Örs’e ait olan evin evvelce Ereğli’nin varlıklı bir Rumunun mülkü olduğu söyleniyordu. Bu konağın eski sahibi, herhalde evi yapılırken, sokak duvarına bitişik olarak bir de çeşme yaptırtmış ve bunu Türkçe ve “karamanlıca” iki kitabe ile süslemişti. Anlayamadığımız bir sebeple bu çeşme son yıllarda hiçbir lüzum olmaksızın yıktırılmış, muntazam işlenmiş mermerleri bahçenin içine yığılmıştı. Yalnız kitâbeli parça, yeni yapılan sokak üstündeki bir çeşmede, ayna taşı olarak tekrar kullanılmıştır. Suyu bahçenin içindeki bir hazneden gelen esas çeşmenin dağınık parçalarından birinde arap harfleri ile bir Mâaşallah işlenmiştir (Res. 2). Ayrıca bir kilit taşı üstünde de alt alta olmak üzere 1886 ve ١٣.٢ (=1302) tarihi görülmektedir (Res. 3). Ancak bu sonuncu rakamın, hicrî değil rûmî (=mâlî) tarih olduğunu kabul edebiliriz. Çünkü hicrî 1302 tarihinin karşılığı 1884-1885’dir. Halbuki milâdî 1886’nın karşılığı 1302’dir.

Çeşme, üstteki Türkçe kitâbeden başka bir de Grek harfli kitâbeye sahiptir. Üstteki Arap harfli kitâbenin aynen tekrarı olan bu yazı 0 m 61 x 0 m 38 ölçüsünde bir levhaya işlenmiştir. Harf boyları, en üst satırda 3 cm 8, orta satırda 4 cm, en alt satırda ise 4 cm 5dir. Ayrıca çerçeve dışında en altta da bir ad vardır.

Grek harfli Türkçe yazı şu şekildedir:

ΣΑΧIΠ – ΟΥΛ – ΧΑΓIPAT

ITZENΛEPE – AAΦIΓIET

ΓIAΠTHPANE – PAXMET

XA – IΣTABPI

Bunun Grekçe transkripsiyonu şu surette yapılabilir:

1. Σαχιπ - ουλ - χαγιρατ

2. Iτζενλερε - ααφιγιετ

3. Γιαπτηρανε - ραχμετ

4. Χά - Ισταβρι

Kitâbenin Latin harfleriyle transkripsiyonu şudur:

1- Sahib - ul - hayrat

2- İçenlere - âfiyet

3- Yaptırane - rahmet

4- Ha Istavri

Bu kitâbeyi şu surette Türkçe olarak yazmak mümkündür:

1- Sâhibü’l-hayrat

2- İçenlere âfiyet

3- Yaptırana rahmet

4- Ha[cı] Istavri

Taş burada kesilmektedir. Yukarıda bahsi geçen tarihin kitâbenin üstünde, çeşme kemerinin kilit taşında olduğuna ihtimal verilebilir. Kitâbenin başka bir parçası da bahçede bulunmuştur. Bunun üstünde iki satır halinde:

ΚOΣTANTINOY

IANNOYAPIOY

yazısı işlenmiştir. Fakat bu parçanın çeşmenin neresine ait olduğu ve esas kitâbe ile ilgisi anlaşılamamaktadır.

Hacı Istavri adında bir şahıs tarafından 1886 da yaptırılan bu çeşmenin kısa “karamanlıca” kitâbesinin yazılışı ve özellikleri hakkında şu noktalara işaret edilebilir:

2. satırda: önemli bir mesele ç nin karşılığıdır. Bunun için τζ kullanılmıştır. Âfiyet kelimesinde “uzun a”yı belirtmek için ise başta çifte α yazılmıştır.

3. satırda: Sondaki a yerine e kullanılmasını belki bir lehçe özelliğine bağlamak kabildir.

4. satırda: χά harfleri, üstündeki işaretten anlaşıldığı gibi bir kısaltmadır. Bu Hacı kelimesinin kısaltılmış şeklidir. Hacı ’nın Anadolu Ortodoksları arasında çok yaygın bir unvan olarak kulanıldığını gösteren pek çok örnek vardır. Bu hususda aşağıda başka örnekler verilecektir.

Bu kısa kitâbenin ilgi çekici bir tarafı da, Anadolu Hristiyanları arasında rahmet kelimesinin yaygın kullanılışının maddî bir delilini ortaya koymasıdır.”

Semavi Hoca tam bu noktaya bir dipnot ekleyerek şunları yazar:

“Bu vesile ile küçük bir hatıramı da buraya geçirmeği doğru buluyorum: 1953 yılı yazında Selânik’de bulunduğum bir sırada bir sokakda tarihî bir eserin fotoğrafını çekerken, az ilerimde taş yontmakta olan ustaların konuşmaları kulağıma çalındı. Bunlardan biri arkadaşına, gayet tipik bir Anadolu ağzı ile “Hava kapalı, bari iyi bir rahmet yağsa da şöyle bir uzanıp uyusak.” diyordu. Birdenbire onların tarafına dönerek sordum: “Nerelisin sen?”, Usta bir an şaşkınlık geçirmeksizin cevap verdi: “Zafranboluluyum”.”

Yukarıda sözkonusu ettiğimiz kitabe bugün Karadeniz Ereğli Müzesinde korunmaktadır.

Konu edeceğimiz ikinci çalışma, 1957 İstanbul-Fener doğumlu, antik ve çağdaş Yunancadan Türkçeye edebiyat, tarih ve felsefe çevirileri yapmış, İstanbul ve Anadolu Rumlarının tarih ve edebiyatına ilişkin çalışmalar yürütmüş ve kitaplar yazmış olan Ari Çokona’ya aittir. (4) Yöremizi kitabında şu şekilde anlatır, Çokona: (5)

“Karadeniz sahillerindeki Zonguldak, kömür madenlerinin işletmeye açılmasıyla gelişti ve az sayıdaki yerlilere katılan göçmenlerle Soğuksu Mahallesi’nde 1.000 kişiden oluşan dinamik bir Rum cemaati oluştu. Sahilde bulunan Ayios Nikolaos Kilisesi’nin I. Dünya Savaşı’nda Rusların bombardımanı sonucu yıkılması üzerine müminler Üzülmez Mahallesi’nde yeni bir kilise inşa etmek için izin aldılar. Ancak ekonomik nedenlerle inşa edilemeyen kilise yerine, papazın evinin iki odasının tadil edilerek kilise olarak kullanılmasına karar verildi. Türk-Yunan ilişkilerinin gergin olduğu 1918 yılında, Zonguldak kaymakamının Rum olmasını ilginç bir ayrıntı olarak kaydedebiliriz.

İrakliya ya da Pondoiraklia’da (Karadeniz Ereğlisi) 1.400 Rum’un yaşadığı kentin kuzeyindeki Eski Mahalle’de Ayios Yeoryios Kilisesi, Zoodohos Piği Ayazması ve toplam 350 öğrencinin okuduğu erkek okulu, kız okulu ve anaokulu vardı. Herakles üç başlı köpek Kerveros’u yakalamak için yer altındaki Hades ülkesine buradan inmişti. Üçü de inşaat kalfası olan Deliyanoğlu kardeşler yörenin en büyük inşaatlarını üstleniyordu. Zengin işadamlarından Boyacıoğlu, kentin Rum hastanesini kurmuştu. Ereğli’ye bağlı, kestane ve ıhlamur ağaçları arasında kaybolmuş dağlık Karakavuz köyünde yaşayan 40 hane Rum küçük bir kiliseye ve okula sahipti. Ordu’nun Gölköy’ünden göçmenlerin 1770’te kurduğu köyün sakinleri ormancılıkla geçiniyordu. Ağaç gövdelerini oyarak ürettikleri kap kacaklar yörede nam salmıştı. Bolu ve Düzce kazalarının bazı yerleşimleri kilise hukuku açısından Halkedon (Kadıköy) Metropolitliği’ne bağlıydı.

Ereğli’den başlayarak Zonguldak’ın Kilimli köyüne kadar uzanan bölgedeki zengin kömür yataklarındaki üretimin yarısını (300-400.000 ton yıkanmış kömür) Ereğli Osmanlı Şirketi gerçekleştiriyordu. Fransız sermayeli şirketin Fransız müdür ve mühendisler dışında çalışanlarının çoğu Rum’du. Rum sermayeli büyük maden şirketleri, 200.000 tondan fazla yıkanmış kömür üretiyordu. Zonguldak’taki Rumbaki-Panopulos (80.000 ton), Arvanitidis kardeşlerin yönetimindeki Charbonnages de Cozlou (40.000 ton), Kilimli’deki Serafim Anastasiadis ve P. Cevahircioğlu (40.000 ton), Zonguldak ve İnağzı’nda Pavlaki Laskaridis ve Zarkali Hristofidis’in yönetimindeki La Mimere (20.000 ton) ve Zonguldak’ta Anesti Stefanidis (20.000 ton) bu şirketlerin en büyükleriydi. Ayrıca her biri 10.000 tona yakın yıkanmamış kömür üretimi yapan Hristoforidis-Kumiotis, G. Stefanidis-K. Aslanoğlu ve ortakları, S. Savvidis, Th. Soteriadis, İoannis Makridis ve Prodromos Cevahircioğlu’nun ocakları da vardı. Kömür yıkama tesislerine sahip ve Alman ortaklarla çalışan Kozlu’daki Bendereğli AŞ maden şirketinin kurucuları Abacis ve Yannulatos’tu. Rumlar, yörenin Müslümanlara ait kömür ocakları ile de ortaklıklar kurmuştu.”

Çokona’nın metninde, düzeltmemiz gereken birkaç nokta var. Öncelikle, 1.400 olarak verilen Rum nüfus, Kilise kayıtlarına dayanıyor olsa da yukarıda yıllara göre verdiğimiz istatistiklere göre abartılmış görünmektedir.

Metinde geçen Rum mahalle adında da bir hata sözkonusudur. Neapolis[Yeni Şehir]’tir mahallenin adı, yani bugün de kullandığımız adıyla, Yeni Mahalle. Eski kentin surları dışına 19. Yüzyıl sonlarında kurulduğu için bu adı almıştır. Sözkonusu bölgede bulunan birçok eski ev gibi, Dedem Ecz. Sabit Bey’in benim doğup büyüdüğüm evi de bir Rum’dan satın alınmıştır. Çokona’nın “Eski Mahalle” ile Bozhane çevresini kastettiği de düşünülebilir, çünkü kentimizde yukarıda adını öğrendiğimiz tek Kilise, yıkılmış hâliyle bugün bu bölgededir. Ayazma ile neresinin kast edildiğini bilemiyoruz.

Öğrenci sayısı olarak verilen 350 rakamı da abartılı görünmektedir. Ereğli’de bir Rum İlkokulu’nun varlığı bilinmektedir, 1286 (1869) Kastamonu Salnamesi de bunu doğrular. Hatta 1292 (1875) Salnamesinde ikinci bir “Tebaa-i Gayr-i Müslime Mekâtibi”nin açıldığını görürüz. Aynı dönemde, 1869-1873 arasında Bolu ve Devrek’te, 1874’ten sonra ise, Bartın, Göynük ve Bolu’da bu okulların olduğu, Salname kayıtlarında vardır. (6)

Gayrımüslim öğrenci sayısı, Cuinet’nin 1894 tarihli istatistiğinde 1 okulda 40 olarak geçer. (7) Aynı istatistikte Rum nüfus, 1.242 olarak verilir. Çokona tarafında verilen 1.400 nüfusta dahi 350 ilköğretim öğrencisi bulunması akla yatkın değildir, bu rakam muhtemelen 35 yazılacak iken bir dizgi hatası yapılmıştır.

Okulun yeri hakkında ise, yaptığımız sözlü tarih çalışması sonucu bilgi sahibiyiz. Ecz. Sabit Bey’in Ereğli Tarihi metninde geçen “Hacıraşitler Apartmanı”nın yeri için bilgisine başvurduğumuz sevgili Rıdvan Çimenoğlu, bu yapının halen ayakta olduğunu belirtmiştir. Bozhane Hamamı’nın yanından içeriye giren caddenin tam karşısında kalan bu yapı halen eski biçimini büyük ölçüde korumaktadır. Altından kemerli bir sokak (Kemeraltı Sokak) geçer. Bu yapının geçmişte Hıristiyanların Sıbyan Mektebi olduğunu ise, Rıdvan Çimenoğlu’nun anlatımını aktardığımız Seyfettin Onat’tan öğrenmiş bulunuyoruz.

Metinde geçtiği üzere, kentimizde “Rum Hastanesi” hiçbir zaman olmamıştır. Yazarın sözünü ettiği Hastane, 1896’da hizmete giren Memleket Hastahanesi, sözünü ettiği kişi de bu binayı inşa eden kişi olabilir. Sözkonusu dönemlerde Ereğli’de inşaat ustalarının çoğunun Rum olduğu, bir gerçektir. “Boyacıoğlu” adı, Ecz. Sabit Bey’in Ereğli Tarihi’nde maden ocağı sahibi olarak, şöyle geçer: “Kozlu’daki İhsaniye ve Murat ocakları da bir Yunan şirketi satın alıyor. Çarlık Rusyası da harici ticaret bankası vasıtasıle altmış bin lira sermaye koyarak ufak madenleri satın almıştı. Böylece; Havzanın en zengin ocakları şirketlerin ve ecnebi sermayelerin ellerine geçmişti. Geri kalan ocakların Rombaki, Boyacıoğlu ve saire gibi zengin ve mühimleri de yerli Rumların elinde idi.”

Sözkonusu döneme ait araştırma ve sözlü tarih çalışması, kentimiz açısından ne yazık ki önemli bir eksikliktir. Zaman içinde bu konuya eğilen araştırmacıların olması dileğiyle, mübadele ile ilgili Ereğli özelini konu alan iki çok güzel öyküsü olan hemşehrimiz Haluk Hançer’in ilki, Kdz. Ereğli Sanat Kurumu Derneği tarafından 1998 yılında düzenlenen “Savaş Büke Öykü Yarışması”nda Birincilik Ödülü almış olan öykülerini okumanızı önererek yazımızı bitiriyoruz. (8)

DİPNOTLAR.....................................................

(1) Büyük Mübadele - Türkiye’ye Zorunlu Göç – Kemal Arı – Tarih Vakfı Yurt Yayınları – İstanbul, 2000.

Sözkonusu eserde, bölgemiz özeline ait bir ayrıntı ne yazık ki bulunmaz. Zonguldak’ın geçtiği tek cümle, “… Yunanistan’dan getirilecek olan Müslüman göçmenler, Selanik’ten Tekfurdağı’na; Kalikratya’dan İstanbul ve Mudanya’ya; Kavala’dan İstanbul, Zonguldak, Sinop, Samsun, Ordu, Giresun, İzmit, Tekfurdağı, Gelibolu, Bandırma ve Burhaniye’ye; Girit ve Kandiye’den mersin, Silifke, Marmaris, Bodrum, Gökabad, Göllük, Ayvalık, Çanakkale ve Erdek iskelelerine boşaltılacaktı.” cümlesidir (Sayfa 37). Konusunda ayrıntılı bir inceleme olan eser, daha çok mübadele konusunda yapılmış olan çalışmaları, mecliste alınan kararlarla kurulan örgütleri ve uygulamaları ele almaktadır.

(2) Anadolulu Hemşehrilerimiz - Karamanlılar ve Yunan Harfli Türkçe – Gazanfer İbar – Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları – İstanbul, 2010.

(3) Türk Tarih Kurumu – Belleten, C. XXXIX – Sayı: 153 – Yıl: 1975 Ocak; sayfa: 25-56.

(4) 20. Yüzyıl Başlarında Anadolu ve Trakya’daki Rum Yerleşimler – Ari Çokona – Literatür Yayınları - İstanbul, 2017.

(5) A. G. E. Sayfa: 170-171.

(6) 1869-1916 Kastamonu ve Bolu Salnamelerinde Ereğli – Sadun Duran – Post ve Post Yayıncılık– Ankara, 2015. Sayfa: 36.

(7) A. G. E. Sayfa: 38.

(8) http://kdzereglifutbol.blogspot.com/2012/08/acikli-bir-mubadele-oykusu-mendil.html

http://kdzereglifutbol.blogspot.com/2013/06/safinaz-cicanemin-menekseleri.html

 
Gösterim : 4167
YORUMLAR
Web sitemiz 04.03.2012 tarihinden itibaren;
Toplam: 21626617, Bugün: 285 kez ziyaret edilmiştir.