Kayıt Tarihi: 10 Kasım 2018 Cumartesi 13:29
Seyahatnamelerde Ereğli
1961 yılının 6. Ayının 16'sında Eregli'de iki kuşaktır eczacı bir ailenin ikinci oğlu olarak dünyaya geldim.Turgut Reis Ilkokulu'nun ardından Galatasaray Lisesi'ni 1980'de bitirdim..On yaşlarından beridir kokusunda büyüdüğüm Memleket Eczanesi beni eczacı yaptı.Askerlik görevini yerine getirdiğim 1986-87 Çanakkale Deniz Hastanesi dönemi dışında dedemin eczanesinde babamla birlikte çalıştık.Halen üçüncü kuşak olarak dede yadigârı Memleket Eczanesi'ni sürdürmeye çalışırken 2004'ten bugüne Ecz. Sabit Duran'ın Ereğli Tarihi'ni yayınlamak üzerine başladığım çalışmalar beni bir yerel tarih tutkunu haline getirdi.Geçen yılsonu yayımlanan "Kastamonu ve Bolu Salnamelerinde Ereğli" adlı bir kitabım var..
Walther von Diest
1851-1932 tarihleri arasında yaşamış olan ve yaşamöyküsü hakkında fazla bir bilgiye sahip olamadığımız Walther von Diest, 1886 yılında, Kuzeybatı Anadolu’da topoğrafik çalışmalar yapmıştır.

1886 yılının Ocak ayında görevi alan ve Mart ayında Trieste-Atina üzerinden İzmir’e gelen von Diest, Mayıs ayında Bergama’dan başladığı seyahatinde Kuzeybatı Anadolu’yu ekte göreceğiniz haritadaki güzergâhla gezmiş ve 1889 yılında bu araştırmalarını “Von Pergamon über den Dindymos zum Puntus”[Bergama’dan Dyndimos (Murat Dağı) üzerinden Karadeniz] adıyla yayınlamıştır.

Bu yazı dizimize ve Kitabımıza konu aldığımız çoğu Seyyah gibi, von Diest’ten de ilk olarak Hoepfner’in eserinden haberdar olduk. 1966 Viyana basımı Herakleia Pontike-Ereğli, Eine Baugeschichtliche Untersuchung adlı kitabının “Herakleia’da Şimdiye Kadarki Araştırmalar” başlıklı bölümünde von Diest’ten “Berlin Bilimler Akademisi adına, Kuzeybatı Küçük Asya’da topoğrafik ölçümler yapan ve bu çalışmada Prens Carolath tarafından desteklenen Prusyalı süvari yüzbaşısı W. v. Diest” olarak söz eder ve “Ainsworth’un eski kentin ve limanın durumu hakkındaki yanlış görüşlerini tekrarladı. Ayrıca İngiliz deniz haritasının kayıtlarını da kendi önemsiz gözlemleri yanında de Hauteroche tarafından Akherus yarımadasında betimlenen dalgakıranı da dahil ettiği kendi planına esas almıştır.” diyerek ekler.

Burada Hoepfner’in kast ettiği, haritada da görülebileceği gibi antik limanın aslında Bozhane’deki Dökülü olan kuzey mendireğini Baba Burnu’na konuşlandırmasıdır.

Liman konusunda yaptığı bu yanlış tespitlere karşın; Walther von Diest’in eseri dönemin Ereğli’si ve çevresi hakkında oldukça ayrıntılı bir anlatım ve çok ilginç bilgiler içerir. Yazar, gezerken doğaldır ki yerli halktan yardım almış ve öğrendiği yer adlarını Almanca telaffuzuyla esere yerleştirip dipnotlarda da anlamlarını vermiştir. Eserin Almanca özgün metninden “Filyos’tan Sakarya’ya” bölümünün Düzce’ye kadar olan kısmını [75-85. sayfalar] özenli çevirisiyle dilimize kazandıran Canay Tunçer’e gönül dolusu teşekkürlerimizi sunuyoruz.

von Diest 3 Kasım 1886 tarih başlığı altında öncelikle Ereğli’nin antik çağ tarihini Carl Ritter’den (1) alıntı yaparak özetler:

Bize Amastris ve Tion’un tarihi hakkında çok az şey aktarılırken, Heraklea’nınki genel hatlarıyla açıklığa kavuşmuştu. Ritter, antik dönemde büyük bir önemi olan bu kentin kaderi hakkında çok iyi bir inceleme sunuyor. Orada bahsettiği, kentin Megara’ya temellendiğine –yani Dorik kökenli olduğuna– dair tartışmasız görüşlerini, orada kopyaladığım dorik yazıtları beyan ederek desteklemek istiyorum. Ritter, Heraklea üzerine yazan, çoğu yerel olan altı antik dönem tarih yazarından bahsediyor. Antik Yunanlar burada zaten daha eskiye tarihlenen bir Fenike yerleşimi bulmuşlardı. Daha önceleri aristokratik yönetim biçimi vardı. Sonra (yaklaşık M.Ö. 360’da) bir Tiran, Klearchos, yönetimi ele geçirdi. Burada döneminin en meşhur kütüphanesini o yaptırmıştır. Seleflerinden biri olan Dionysios, kendini kral ilan ederek Büyük İskender’e yenilen Dareios’un yeğeni olan Amastris ile evlenir. Amastris Tieion’u kurar, Sesamos’u genişletir ve buraya kendi adını verir.

Amastris’in kendi oğulları tarafından öldürülmesinin ardından, Tieion ve Amastris gibi, Heraklea da bağımsız bir kente dönüştürüldü. Heraklea filoları meşhurdu, deniz savaşlarında kazanabilmek üzere bakımları yapılıyordu. Heraklea’nın gücünün ve şanının bir kısmı Amastris’in sayesinde kazanılmıştır,öncesinde ise Pontus kralları bu ikincisini elde etmiş ve kalıcı kılmıştır. Ancak kentteki ticaret Mithridates Savaşları’na dek gelişebildi. Bu savaş sırasında üç kez ardarda Büyük Pontus kralı ile Romalıların birlikleri tarafından fethedilen Heraklea, Cotta’nın liderliğindekisonuncu birlikler tarafından barbarca talan edilmiş ve düzenli olarak yıkıma uğramıştır; öyle ki liman gömülmüşve kentte ikamet edenler köle olarak satılmıştır. Gerçi Romalılar yeniden inşa edilmesi için oluşan giderleri karşılamış, ancak Heraklea’nın parlak devri sona ermiş, refah seviyesidüşmüştür. “Bizanslıların yönetiminde, Trabzon İmparatorluğu ve Pontus’taki Cenova gemiciliği döneminde; adı günümüzde Penderachia, aynı zamanda Bend–Erakli, Bendereğli olan eski Heraklea herhangi bir yükselişe geçemedi. Türk hükümdarlığında ise daha da düştü.” (Ritter.)

Kuşkusuz ki, bu sürekli düşüşün esas nedeniliman yapılarının tahrip edilmesinde yatar. En eski zamanlarda Yunanların becerisiyle inşa edilen devasa mendirekler, antik dönemi nakleden Ksenofon’un zamanındaki büyük bir savaş donanmasına ve nihayetinde en devasa gemilerine bile kesin koruma sağlıyordu: Heraklea’lılar; “Aslan” olarak anılan bir tanesi sekiz (!) sıra kürekli olmak üzere, dört sıra kürekli büyük savaş gemileriyle, deniz savaşında Antigonus’a karşı Mısır Kralı Ptolemaeos’un zafer kazanmasına yardımcı olmuşlardı (Ritter).

Jaubert 1806’da, kıyıdan 400 feet’e kadar uzanan bir yarım daire içinde, kuzey mendireğin boyutlarını (Baba Burnu’na bağlanan) gözlemlemek istemişti. “Mendireklerin kıyıya bitiştiği ve sağlam konstrüksiyonlarla ana karaya bağlandığı yerde, en az 10 feet uzunluğunda olup, daha da büyük genişliklerde, yanyana veya katmanlaşarak üstüste binmiş halde kendini gösterebilen, binyıllara meydan okuyan iri taş bloklar görünüyor. Geçen 30 yüzyıllık uzun zaman, taşların köşelerini yuvarlatmış ancak taşları tahrip edememiş, yerlerini değiştirememiş.”Karşısındaki güney mendirek günümüzde halen suyun üstünde dimdik duruyor. Önceleri bu mendirek, kuzeydekinden sadece aradaki dar bir geçişle ayrılıyordu; kalıntılar bugün birbirinden 1500 metre uzakta duruyor. “Günümüzdeki liman kumla dolmuş, ayrıca eski barajların molozları ile dolmuş ve sadece 1,5 kulaç derinlikteki küçük gemilerin demirlemesine hizmet veriyor. Güney ve batıdan gelen şiddetli rüzgarlarda bu gemilerin de akıbeti belli olmuyor ve bunlar, vinç yardımıyla kuru bir yere taşınıyor.” (Ritter.) (2)

Antik koruma duvarlarının günümüze gelebilmiş kalıntıları, İngiliz deniz haritasına (3) özel bir gösterimle, oldukça doğru olarak işlenmiştir. Buradaki eskizler hem bu gözlemlerden hem de kendi gözlemlerimden derlenmiştir ve üstün bir şekilde başarılmış fotografik belgeleme ile birlikte okuyucuya Heraklea’nın muhteşem konumu hakkında bütün bir resim sunacaktır. (4)

Bu ilginç belirtmenin ardından, Herakles’in ve kahramanlıklarının anlatıldığı kısa bir bölüm gelir. Ve metin, Cehennemağzı Mağaraları anlatımıyla devam eder:

Kentin korumacı kahramanı, tüm antik sikkelerde ve sanat yapıtlarında yüceltilen Herakles idi. Bir piramit üzerinde mermerden yapılmış heykeli yükseliyordu; aslan derisi, sopa, okluk, oklar ve yaydevasa, dövme altın ile yapılmıştı. Kendime, üstünde aslan derisi ve sopası ile bu Yunan yarı tanrısının olduğu anlaşılan iki sikke edindim.Antik bir yerli efsaneye göre Herakles, bilindiği gibi kendisinin 12 efsanevi görevinden biri olarak, burada Cerberus’u güpegündüz sürükleyerek götürür. Zaten Ksenofon, Akheron yarımadasında, Tartarus’un girişi olan 2 stadion derinliğinde bir yerden bahseder. (…)

Plinius da, Heraklea hakkında başka birçok olağanüstü şeyin yanı sıra–karada yaşayan balıklar, Kral Bebryx’in mezarından bir defne türü, çekişme ve tartışmaya neden olma (laurus insana),zehirli yaban balı vd.– Cerberus efsanesinden de bahsetmiştir. Heraklea’da Acone Limanı’nı (?), veneno aconito dirus,ve Acherusia Mağarası’nı anar.

Kurtboğan [Akonit] zehirlerin en keskinidir, örneğin “tactis genitalibus feminini sexus eodem die mortem infert”. Bu zehirli bitki, yakalanmış Cerberus’un ağzından saçılan öfke salyasından türemiş olmalıdır. Daha önceki gezginlerde olduğu gibi; bize de yerli Yunanlar tarafından, antik dönemde Akheron’a çıkıyor olduğu düşünülen bir mağara gösterildi. Bu mağara, Ainsworth tarafından Giaur-Irmak olarak ifade edilen, benim ise İn-dere olarak bahsettiğim derenin vadisinin sol kenarında yer alır. Orada, kuru olanlarının koyun ağılı olarak kullanıldığı yan yana birkaç mağara vardır. En büyüğü, 15 adım genişlikteki girişinde 3/4, içeride ise 1,5 insan boyu yüksekliğindedir. Genişlik ölçüsü 75 adımdır. İçeriye doğru 40 adım atıldığında, derinliği ve güneye doğru olan ölçüsü anlaşılamayan bir göl başlar. Biz ağaç gövdelerinden Charon’un teknesini yapmak istedik, ancak toprağın bataklık gibi olması ve tehlikeli su yılanları konusunda uyarıldık, bu nedenle daha fazla keşiften vazgeçtik. Daha 10 yıl öncesine dek mağaranın zeminindeki eski mozaiklerin kalıntıları görünüyor olmalıydı. Boré 1838 yılında, duvarları boyunca kayanın içine oyulmuş, zamanında heykelleri koymak için kullanılan nişleri olan, göle varan kademeli bir yoldan bahseder. Boré, bu yerin Herakles’in mabeti olduğuna inanır. Q. Smyrnaeus’a göre burası Pontus’un Pan’ını ve Nymph’lerini (5) kutsayan, “bunların heykellerinin ve sembollerinin tasvir edilmiş olduğu” (Ritter) bir Nymphaeum’dur. (6) Perrot da bu yeri ziyaret etmiş ve o da (1867’de) basamakları görmüştür. Ona söylendiğine göre; su Amasra’da denize dökülür, buraya atılmış olan nesneler tekrar gün yüzüne çıkar. Bu olağandışı yere dair bu ve bunun gibi başka rivayetleri Hommaire de Hell aktarıyor. Ona, bir mermer grubunun hikayesi anlatılmış: Genç bir kız ve yanında yatan bir çocuk. Bu iki aşık, bu kutsal yerde buluştukları için cezalandırma olarak taşa dönüştürülmüş olmalı. Bu Fransız seyyah ayrıca “sanatsal açıdan oldukça büyük değer taşıyan” mermer kalıntılar ve bir de lahtin kalıntılarını bulmuştur, ancak bunlar yukarıda bahsedilen gruba ait olduğunu düşündüren parçalar değildir. Mağaranın tonozunun kare sütunlarla desteklendiğini görmüştür – biz mağaranın içini aydınlatmak için çalı yığınından güçlü bir ateş yakmamıza rağmen bunların hiçbirini göremedik.

İndere’nin (7) her iki kıyısında yer alan, antik Yunan dönemine ait dış sur duvarının kalıntılarının kanıtladığı üzere, Heraklea’nın en eski kısmı burada, günümüz kentinin kuzeyinde yer alır; ayrıca burada, kuzeyde, dalgakıran yerine kazma yöntemiyle inşa edilen, Fenikelilerden kalma en eski, küçük liman bulunur. Ammianus Marcellinus, mağara yakınında bulunan bu yerin µυγοπόντιον, yani ‘deniz dirseği’ olarak adlandırıldığını anlatır. Ainsworth burada, limanın olduğu yerde bataklık görmüştür, burası dere yatağının çökmesi sonucu yakın zamanda kurumuş gibi görünmektedir. Ainsworth, Cerberus efsanesine zekice bir açıklama getirmiştir, bu Herakles’in diğer başarıları hakkındaki yeni araştırma ve açıklamalara dayanır. Tüm Yunan ve Alman mitolojisinden bilindiği üzere, Herakles’in her 12 görevinin de, insanların doğanın güçleri ile ilişkilerini temel alan sembolik birer yorumu vardır. Burada da: Cerberus’u sürükleyen Yunan yarı tanrısı Herakles; inleyen, pırıldayan, çok başlı bu denizi yeni yollara sokan, yeni limanlara demir attıran insan gücünün bir simgesi olmuştur.

Ainsworth, deniz kıyısındaki Mychopontion’un (8) ötesinde bir Roma tapınağının kalıntılarını görmüştür; ben aynı yerde yeşil, kırmızı ve beyaz taşlardan yapılmış çok güzel bir mozaiğin kalıntılarını buldum, ancak herhangi bir duvar veya sütun izi bulamadım.

Benim tarafımdan yeni kopyalanmış yazıtlar arasında, hepsinden önce bir sınır taşı, belirli bir tapınağın bu taş tarafından belirlenen sınırı dahilinde ölüleri gömme yasağını içeren çok eski yazım şekli ile ilgiyi hak ediyor. “Bu yazıt” – diyor Prof. Hirschfeld – “Küçük Asya’nın kuzey kıyısında ortaya çıkanlar arasında bugüne dek gördüğüm en eski yazıttır.”

Hükümet binasının inşası sırasındaki kazılarda daha çeşitli yazıtlar ortaya çıkarıldı, ancak bunlar Ereğli Kaymakamı’nın girişimi ile kısmen yok edildi. Rum Okulu’ndaki öğretmen, Basil Cartalides, büyük ve çok değerli bir yazıtı önceden kopyalamıştı. Antik kültürün kalıntılarının aşırı düşkünlükle izini süren öğretmen, kopyasını bana verdi ve bahsi geçen Türk yetkilisinin barbarlığından acı bir şekilde yakındı. Aynı Kaymakam ziyaretimizde bizi büyük bir kibarlık ile ağırlamış, bende çok samimi, hoş bir izlenim bırakmıştı. (9)

Günümüzde kentte anca 2000 kişi ikâmet ediyor; bunların 500’ü son yıllarda burada tüm kıyı boyunca sayıları artan Rumlar. Okulları bir erkekler ve bir kızlar sınıfından oluşuyor; ikincisinde Bay Cartalides’in kız kardeşi eğitim vermekteydi. Ereğli’de İstanbul’a sevkiyat yaparak kendimizi hafifletiyorduk; gönderilenler şimdiye dek elde edilmiş, ancak henüz tam olarak ışık geçirmezliğe ulaşmamış fotografik kuru plakalardı. Bunlar sonrasında sadece, Türk gümrük müdürlüğünün Alman Elçiliği’ne açılmadan, iyi niyetle doğrudan aktarımı yoluyla korunabilir, böylece yok edilme durumu engellenmiş olabilirdi, neyse ki sonunda bizim elimize ulaştılar.

Walther von Diest, 1892 yılında Kuzeybatı Anadolu’ya bir ziyaret daha yapar. Bu ziyaretini anlattığı kitabı dilimize çevrilmiştir. (10)

Fakat bu seyahatinde, aşağıda anlattığı şekilde bizim bölgemize uğramaz: (11)

1 HAZİRAN Seyahatimizin dönüm noktasına ulaşmıştık. Ana nehri takip ederek uzağa, doğuya doğru gidip gitmeyeceğimiz; kuzey veya güneye doğru yön değiştirip değiştirmeyeceğimiz, aşağıdaki şartlara bağlı idi.

İstanbul’a dönme zamanı tahminen 15 Haziran idi. Sakarya’nın 25 kilometrelik civarı artık araştırılmıştı. Nehir üzerinde bir sonraki köprü 12 saat yukarıda bulunuyordu. Benim arzum kuzeyde Nalluhan üzerinden Mudurlu’dan Ereğli’ye ulaşmak, oradan da vapurla İstanbul’a gitmekti. Bu düşüncemi engelleyen ise Karadenizde kötü hava şartlarında aksayan gemi seferleriydi. Arkadaşımın düşüncesi ise çok ilginç olan Ankara demiryolu hattını ve o bölgeleri yakından tanımak idi. (Şimdiye kadar yaptığımız çalışmaların bundan sonraki topoğrafik çalışmalar için katkısı düşünülmüştür.)

Bu düşüncelerden hareketle sağ yöne doğru sapmaya ve önce mümkün olduğunca çabuk, tren yoluna ulaşmaya karar verdik.

DİPNOTLAR.............................

(1) Carl Ritter, 1779-1859 yılları arasında yaşamış, çağdaş Coğrafya biliminin kurucularından sayılan Alman bilim adamıdır. 1817-1859 yılları arasında yayımlanan 19 ciltlik Die Erdkunde im Verhältniss zur Natur und zur Geschichte des Menschen [İnsan Tarihi ve Doğayla İlişkisi Açısından Coğrafya] adlı eserinde Hoepfner’in de “Carl Ritter, 1846 yılına kadar süren seyahat raporlarının özetini, coğrafyasının “Kleinasien” (Küçük Asya) bölümünde sundu.” diyerek belirttiği gibi Ereğli’yi de konu alır. Esere ulaşabildiğimiz taktirde, ilgili bölümü yazı dizimize ekleyeceğiz.

(2) von Diest’in Ritter’den aktardığı Jaubert’in metnini GazetEreğli’nin 2016 Ağustos sayısında (ve internet sitesinde) görebilirsiniz. Buraki metinde, bizim özgün metinden yaptığımız çeviriyle özellikle dalgakıranlar konusunda bazı çelişkiler ve çeviri hatalarından kaynaklandığını düşündüğüm bazı yanlış aktarımlar söz konusudur..

(3) Kaptan Spratt’ın Kırım Savaşı döneminde hazırladığı 1854 tarihli harita kast edilmekte. Daha ayrıntılı bilgi için GazetEreğli’nin 2018 Mart sayısına (ve internet sitesine) baş vurabilirsiniz.

(4) Von Diest’in kitabının 99-100 sayfalarında “Küçük Asya'daki fotoğraf Kayıtlarının listesi” başlığı altında ve “Tüm koleksiyonun fiyatı 1-50 (Altın baskılı portföyünde) = 20 Mark. Her bir fotoğrafın fiyatı (1-148) = 0,50 Mark.” açıklaması ile bir liste bulunur. Listede yakın çevremizden Bolu’nun 12, Bartın’ın 3, Amasra’nın 8, Bartın Nehrinin 3, Tium’un 6, Zonguldak’ın “Karadeniz’deki Songuldak (Sandraca); kuzeyden.” açıklamasıyla 1 ve Heraklea Pontica başlığı altında Ereğli’nin şu açıklamalarla 6 fotoğrafı listelenir: - Baba Burnu’ndan genel görünüş. Fotoğraflar kuzeyden güneye sıralanmıştır. - Acheron vadisi (‘Deniz dirseği’, Limanın en eski bölümü). - akropol ve bugünkü şehrin kuzey bölümü. - bugünkü şehrin güney bölümü. - Lykos vadisi. Sağda Çengelburnu. - kentteki eski mendirekten Baba Burnu.

1785’te kurulmuş bir yayınevi olan Justus Perthes 2016 yılında kapandığı için bu çok zor olsa da; bu fotoğraflara ulaşılabildiği taktirde, Ereğli’nin var olan en eski fotoğraflarına sahip olabileceğiz.

(5) Yunan mitolojisinde orman tanrısı ve su perileri.

(6) Yunan mitolojisi'ndeki su, orman ve dağ perileri olan nymph’lere adanmış anıtsal çeşme yapıları.

(7) Mağara deresi.

(8) Antik dönemde yerlilerin Acherusia Mağarası için kullandığı isim.

(9) 1980’lerin sonunda yıkılarak yerini Atatürk Anıtına bırakan Hükümet Konağı’nın yapım tarihi için Ecz. Sabit Bey tarihinde 1301 (1884) tarihini vermektedir. (1869-1916 Kastamonu ve Bolu Salnamelerinde Ereğli – Sadun Duran – Post ve Post Yayıncılık– Ankara, 2015. Sayfa: 160). İnşaatın başlangıç yılı için de “Bugünkü hükümet konağı kargir olarak 1297’de[1879/80] inşasına başlatan kaymakam Tevfik Beydi." şeklinde yazar (A. G. E.Sayfa: 7). 1886 yılı kasımında kentimizde bulunan von Diest’in anlatımları, ilk kez 1306 (1889) Kastamonu Salnamesi’nde adı geçen Konak için bu tarihi doğrular nitelikte..

(10) Neue Forschungen im nordwestlichen Kleinasien-mit einer Karte in 3 Blattern– Walter von Diest-Max Anton – Justus Pertes, Gotha, 1895. Kuzeybatı Küçük Asya’da Yeni Araştırmalar – Walter von DIEST (Kurmay Binbaşı)-Max ANTON (Yüzbaşı) – Çevirmen: Prof. Dr. Zeki KARAKAYA-Türkçeye Uyarlayan ve Tashih Eden: Prof. Dr. Şahin KÖKTÜRK – Sinop Üniversitesi Yayınları – Sinop, 2015. Kitabı internet ortamından okuyabilirsiniz: http://kutuphane.sinop.edu.tr/dosyalar/Kuzeybat%C4%B1%20K%C3%BC%C3%A7%C3%BCk%20Asya%27da%20Yeni%20Ara%C5%9Ft%C4%B1rmalar%20(Prof.%20Dr.%20Zeki%20Karakaya)%203.pdf

(11) A. G. E. Sayfa : 21.

 
Gösterim : 6173
YORUMLAR
Web sitemiz 04.03.2012 tarihinden itibaren;
Toplam: 21547822, Bugün: 1927 kez ziyaret edilmiştir.