Kayıt Tarihi: 5 Ekim 2018 Cuma 20:43
Seyahatnamelerde Ereğli
1961 yılının 6. Ayının 16'sında Eregli'de iki kuşaktır eczacı bir ailenin ikinci oğlu olarak dünyaya geldim.Turgut Reis Ilkokulu'nun ardından Galatasaray Lisesi'ni 1980'de bitirdim..On yaşlarından beridir kokusunda büyüdüğüm Memleket Eczanesi beni eczacı yaptı.Askerlik görevini yerine getirdiğim 1986-87 Çanakkale Deniz Hastanesi dönemi dışında dedemin eczanesinde babamla birlikte çalıştık.Halen üçüncü kuşak olarak dede yadigârı Memleket Eczanesi'ni sürdürmeye çalışırken 2004'ten bugüne Ecz. Sabit Duran'ın Ereğli Tarihi'ni yayınlamak üzerine başladığım çalışmalar beni bir yerel tarih tutkunu haline getirdi.Geçen yılsonu yayımlanan "Kastamonu ve Bolu Salnamelerinde Ereğli" adlı bir kitabım var..
William John Hamilton

İngiliz Jeolog ve Seyyah William John Hamilton 1805-1867 yılları arasında yaşamış, 1831 yılında Londra Coğrafya Kurumu üyesi olmuş, 1835 yılından itibaren Anadolu’nun önemli bir bölümünde jeolojik araştırmalar yapmış bir gezgindir. 1854-1866 yılları arasında bu kurumun başkanlığını da yürüten Hamilton, ülkesinde Jeoloji biliminin öncülerinden kabul edilir..

1835 yılının 4 Temmuzunda İngiltere’den yola çıkan Hamilton, Fransa ve İtalya üzerinden ulaştığı Yunanistan ve Ege adalarında kısa bir inceleme yaptıktan sonra, 31 Ekimde İzmir’e varır. Kentin yakın çevresini gezdikten sonra 20 Şubat 1836’da İstanbul’a geçer. Buradan Mudanya üzerinden çıktığı yolculukta Bursa-Frig Vadisi-Gediz-Uşak-Kula ve Antik Sardes kentini gezerek İzmir üzerinden 6 Mayısta tekrar İstanbul’a döner.

İstanbul’dan deniz yoluyla 20 Mayıs tarihinde Trabzon’a doğru yola çıkar. Önce Erzurum’a geçer, Bayburt-Kars (Ani antik kenti)-Gümrü-Ağrı-İspir ve Gümüşhane bölgelerini gezdikten sonra Trabzon’a döner. 6 Temmuzda buradan ayrılarak kara yolu ile tüm Doğu Karadeniz bölgesini Sinop’a kadar dolaşır. Kentimizin şanssızlığı, buradan güneye dönmesi ve Boyabat-Vezirköprü-Ladik-Niksar üzerinden Tokat’a geçerek Gömenek-Zile-Amasya-Çorum-Yozgat hattından, yakın tarihlerde Texier tarafından da ziyaret edilmiş olan Boğazköy (Hattuşaş)’a ulaşmayı tercih etmesi olmuştur. 2 Ekimde Ankara’ya varmış, buradan tekrar Frig Vadisine girerek, Afyon’a geçmiş, Eğridir-Isparta-Burdur-Denizli ve Tire’yi gezerek 20 Ekimde İzmir’e ulaşmıştır. Hamilton, 20 Mayıs-20 Ekim arasında 2289 mil yol yaptığını kitabında belirtir.

Eserinin II. Cildine, 1 Kasım 1836’dan itibaren İyonya bölgesinde yaptığı gezileri anlatarak başlar. Foça-Ildırı-Sığacık-Efes ve Bodrum’u gezer. Buradan 13 Ocak 1837’de Rodos’a geçer ve çevredeki adaları ziyaret ettikten sonra 14 Şubatta tekrar İzmir’e döner. 16 Nisanda İstanbul’a hareket eder, buradan 24 Mayısta başladığı ve özellikle Kapadokya bölgesini incelediği son gezisini de 25 Ağustos 1837 tarihinde İzmir’de bitirir.

Araştırma sonuçlarını 1842 yılında Researches in Asia Minor, Pontus, and Armenia [Küçük Asya, Pontus ve Ermenistan’da Araştırmalar] adıyla yayımlamıştır.

Hamilton da, çağdaşı Charles Texier gibi, Anadolu gezileri sırasında Ereğli’ye gelmemiş, ancak eserinin ekler bölümünde kentimizden kısaca söz etmiştir. Eserinin I. cildinde, Trabzon’u aşağıdaki şekilde anlatırken bir dipnotla Ekler bölümüne gönderme yapar: (1)

23 Mayıs. – (……)

Trabzon’da, diğer Türk kentlerinde de olmadığı gibi, han ya da konukevi yok ancak İngiliz Yardımcı konsolosu Bay Suter bize yapabileceği tüm konukseverliği gösterdi. Evi, sadece Türklerin yaşadığı Kaleiçindeki kentin doğusunda, Rum mahallesindeydi. Bu mahalledeki tüm evler bahçe içindeydi, geçtiğimiz sokaklar ise gördüğüm en dar sokaklardı. Trabzon balı, Ksenofon ve Strabon’un Onbinlerin Dönüşündeki Yunan ve Pompei’nin askerlerinin üzerine yazdıklarında değindikleri gibi, sarhoş edini özelliğini hâlen korumakta.* Esasen böyle zararlı niteliklere sahip olanı yabani bal olduğu halde, burada üretilen tüm balların tadını ben de çok acı buldum. Kentin üstündeki sırtlarda bol bol yetişen Azalea Pontica (2) çiçeği ile beslenen arılar tarafından üretildiği söyleniyor. Pliny arıların tepelerde aynı şekilde çok yaygın bulunan Rhododendron çiçeklerinden bal yaptığını söyler; fakat bunda muhtemelen yanılmaktadır, çünkü Rhododendron çiçeğinin kokusu yoktur, oysa Azalea etkileyici ve nefis kokusuyla arılar için çok daha çekicidir. Daha sonra gözlemlemek şansına sahip olduğum gibi, bu çiçek tüm kıyı boyunca yetişiyor ve diğer bölgelerde de bu balın tehlikeli özelliklerinden söz edildiğini işittim. Bu da, daha uzak batıda sahilde bulunan Sanni bölgesinde de bulunduğu hakkındaki Pliny’nin gözlemiyle uyuşuyor.

* Ksenofon Cyri Exp iv. 8. Strabon, XII Kitap 3. Bölüm s. 549. Pliny, XXI. 13. Steph. Byzant. v. Τραπίζούς.

Bakınız Ekler, Not B.

Eserin II. Cildindeki sözkonusu açıklayıcı not, aşağıdaki gibidir: (3)

Not B. Cilt I. s. 160.

Dünyanın birçok bölgesinde kendine has bir hayvan içgüdüsünün sonucu olarak üretilen, çok yararlı ve hoş özelliklere sahip bir ürün olan balın bu bölgede çok zararlı ve zehirli bir özellik taşıması konusunda antik ve modern temel kaynaklarda yazılı olanları okuyucuya sunmamın yararlı olabileceğini düşünüyorum. Ksenofon, ordusunun geri çekilmesini anlatan Onbinlerin Dönüşü’nde (IV. Kitap, 8. Bölüm) der ki: “orada (Trabzon'dan iki günlük yürüyüş uzaklığındaki tepelerde) birçok kovan vardı ve bal yiyen askerlerin tamamı duygularını yitirmişlerdi ve kimse ayakta duramıyordu; ancak az yiyenler çok sarhoş olmuş gibiydiler; daha çok yemiş olanlar ise akıllarını kaybetmiş, hatta ölmüş gibi görünüyorlardı. Ve böylece birçok kişi yerlere yıkılmış olduğu için büyük bir telaş meydana geldi. Fakat ertesi gün kimse ölmemişti, ve aynı saat içinde hepsi kendilerine geldiler ve üçüncü ve dördüncü günlerde ilaç tedavisinden kalkmış gibi iyileştiler.”

Pliny ise, bu zehirli balın, Pontus'taki Heraklea'da bulunduğunu ve diğer yıllarda güzel bal üreten arılar tarafından yapıldığını belirtir (Nat. Hist. XXI. C 44. 13). Bunu, ægolethron (kelimenin tam çevirisiyle keçinin felaketi) olarak adlandırılan belirli bir bitkiye bağlar. Pliny, zehirli balın özelliklerini şöyle anlatır: Daha akıcı, daha kırmızımsı bir renge ve şiddetli hapşırma isteği uyandıran olağanüstü bir kokuya sahip. Bu balı yiyenlerin, şiddetli bir ter içinde kendilerini yere attıklarını ve soğuk bir şeyler istediklerini belirtir. Daha sonra, Pontus'ta Sanni yakınlarında üretilen başka bir bal türü de olduğuna değinir ve buna da neden olduğu çılgınlık nedeniyle Mænomenon adı verildiğini yazar. Çevredeki ormanlardan ötürü, Rhododendron (ormangülü) çiçeğinden üretildiğini düşünür. Yerliler, Romalılara vergi olarak balmumu verirler, ancak zararlı nitelikleri yüzünden bal satmazlar.

Strabon’a göre (XII. Kitap, B. 3. S. 549), Themiscyra'nın [günümüzde Samsun-Terme] doğusundaki dağlarda yaşayan kabilelerin en vahşi olanı Heptacometsæ, Pompei'nin birliklerinin üç tanesini yollarına ağaçların en yüksek dallarında üretilmiş çıldırtıcı bal dolu kaplar koyarak yemelerini sağladıktan sonra kolayca yok etmiştir.

Dioscorides, belirli mevsimlerde Heraklea Pontica'nın balının onu yiyen çılgın kıldığını yazar; ve her iki Diodorus Siculus ile Aristoteles de aynı gerçeği belirtirler.

Bu ifadeler inanılmaz olmalarına rağmen modern seyyahlar tarafından da tamamen teyit edilmektedir. Tournefort'un Doğudan Mektuplar eserinin II. Cilt 168. sayfasında belirttiğine göre, yerlilerin uzmanlığıyla Chamærhododendron’dan üretilen bal, onu yiyenleri sarhoşa çevirir ve tiksinme hissine neden olurdu; hanımeli kokusuna benzeyen çiçeğin kokusu ise baş döndürücüydü. Tournefort ayrıca Colchis ve Mingrelia'da [Kafkasya’da bugün Gürcistan sınırları içinde kalan iki bölge] Oleandro giallo ya da sarı ormangülünden üretilen balın tehlikeli olduğunu ve kusmalara neden olduğunu Peder Lambert'ten aktarır. Trabzon'da özellikle de vahşi arılar tarafından zararlı bir balın hâlen üretildiğini ve bunun hükümet tarafından yasaklandığını da öğrendim. Gerçekten de, tadına baktığım her balın acı ve yakıcı bir lezzeti vardı.

Bütün bu bilgiler, bu zehirli balın varlığını kesin olarak ortaya koyar; sadece hangi bitkilerden üretildiğini incelemek gerekmektedir. Bunlar, Pliny'ye göre Ægolethron ve Rhododendron iken; Tournefort'a göre, Chamærhododendron pontica maxima'nın iki çeşidinden üretilmiştir; ve Peder Lambert ise Oleandro giallo veya sarı ormangülünden bahsetmektedir.

Burada çelişkili anlatımlar gibi görünmesine rağmen, bütün bu otoritelerin aynı bitkilere atıfta bulunduğu konusunda çok az şüphe olabileceğini düşünüyorum: Sarı Azalea pontica ve mor Rhododendron. Tournefort, balın basit Rhododendron'dan üretilemeyeceğini; çünkü bu bitkinin Karadeniz'e kadar kuzeye yayılmadığını yazar; ama basit Rhododendron'dan bahsederken, sarı ormangülünden, Rhododaphne veya Pliny'nin ve modem botanikçilerin Nerium ya da Oleander olarak da adlandırdıkları türden söz eder.

Benzer bir hata, aynı şekilde Oleander [zakkum] ve Rhododendron’u [ormangülü] karıştıran Peder Liambert tarafından da yapılır, Colchis'in zehirli balının sarı Zakkum'dan üretildiğini söyler; oysa bölgede sarı zakkum değil hâlen Trabzon bölgesinde tepelerde de çok bol bulunan sarı Azalea tanımlanabilir.

Pliny'nin Ægolethron’u, Toumefort tarafından “Chamærhododendron pontica maxima, mespili folio, flore luteo” olarak tanımlanan bitkidir ve çiçeğin rengi, Peder Lambert'ın sarı Zakkumunun da aynı bitki olduğunu gösterir. Toumefort, bu türün çiçeğinin keskin bir hanımeli kokusunun olduğunu ve bunun onu Karadeniz'in güney kıyısı boyunca uzanan bütün tepelerde, bazen on ya da on iki feet [3-4 metre] boyuna erişen sarı Azalea Pontica olarak tanımlanmasına yardımcı olduğunu da ekler. Pliny'nin verdiği isim ile hanımeli adı arasında tuhaf bir tesadüf vardır; Ægolethron veya keçinin felaketi, Chèvre-feuille veya keçi yaprağı.

Tournefort’un, “C. pontica maxima, folio lauro cerasi, flore cæruleo purpurascente” olarak adlandırdığı diğer tür ise, bellidir ki bölgede gene yaygın olarak bulunan, bizim mor Rhododendron’umuzdur ve Pliny'nin Rhododendronu ile aynı olabilir. Tournefort'un hatalı olduğunu düşündüğü gibi değil, yani basit Rhododendron, sarı ormangülü ya da Zakkum değil; ancak bu bölgenin yerlisi olan gerçek bir Rhododendron'un Pliny tarafından doğru biçimde tanımlandığı anlaşılıyor.

DİPNOTLAR..............................

(1) Researches in Asia Minor, Pontus, and Armenia; with Some Account of their Antiquities and Geology – William John Hamilton – Murray– London, 1842. Cilt I, s.: 160-161.

(2) Azalea Pontica ya da Azalea luteum-Rhododendron luteum olarak adlandırılan Sarı çiçekli ormangülü. Ericaceae (Fundagiller ) familyasından bir ormangülü türüdür. En fazla 3–4 m'ye kadar boy atan bitki, çoğunlukla yere yatkın sık dallı, kışın yaprağını döken bir çalı biçimindedir. Sarı renkli, keskin kokulu çiçekleri gayet boldur. Mayıs ayında çiçek açmaya başlar. Anayurdu Kafkasya ve Anadolu'dur. Daha çok Karadeniz sahili boyunca orman sınırının üstünde yaylalarda bulunur.

(3) Researches in Asia Minor, Pontus, and Armenia; with Some Account of their Antiquities and Geology – William John Hamilton – Murray– London, 1842. Cilt II, s.: 383-385. Hamilton’un burada aktardığı Tournefort anlatımı, bizim çevirdiğimiz Ereğli ile ilgili bölümde geçmez. Büyük olasılıkla Trabzon bölgesini gezerken yaptığı incelemelerin aktarımıdır.

 
Gösterim : 4105
YORUMLAR
Web sitemiz 04.03.2012 tarihinden itibaren;
Toplam: 21643567, Bugün: 3552 kez ziyaret edilmiştir.