Kayıt Tarihi: 11 Temmuz 2018 Çarşamba 19:16
Seyahatnamelerde Ereğli
1961 yılının 6. Ayının 16'sında Eregli'de iki kuşaktır eczacı bir ailenin ikinci oğlu olarak dünyaya geldim.Turgut Reis Ilkokulu'nun ardından Galatasaray Lisesi'ni 1980'de bitirdim..On yaşlarından beridir kokusunda büyüdüğüm Memleket Eczanesi beni eczacı yaptı.Askerlik görevini yerine getirdiğim 1986-87 Çanakkale Deniz Hastanesi dönemi dışında dedemin eczanesinde babamla birlikte çalıştık.Halen üçüncü kuşak olarak dede yadigârı Memleket Eczanesi'ni sürdürmeye çalışırken 2004'ten bugüne Ecz. Sabit Duran'ın Ereğli Tarihi'ni yayınlamak üzerine başladığım çalışmalar beni bir yerel tarih tutkunu haline getirdi.Geçen yılsonu yayımlanan "Kastamonu ve Bolu Salnamelerinde Ereğli" adlı bir kitabım var..
Evliyâ Çelebi

1611 - 1685 tarihleri arasında yaşamış ünlü Osmanlı seyyahı Evliyâ Çelebi, babası saray kuyumcubaşılığı görevinde olduğundan Enderûn’da eğitim görerek yetişmiştir. Sarayda görevli olduğu dönemde içindeki dayanılmaz seyahat etmek arzusu sonucu, gezmek için her sebepten yararlanmış ve bütün ömrü boyunca gezmiştir.

Büyük eseri Seyahatname’de defalarca ifade ettiği üzere; Rum, Arap ve Acem’de, İsveç, Leh, Polonya ve Çek’te 51 yıl boyunca 7 iklim ve 18 padişahlık yeri 51 yıl boyunca gezip dolaşmıştır. Gezip gördüğü kale sayısı 7.060, şehir sayısı ise 257’dir.

Evliyâ Çelebi’nin bugün Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde bulunan ve özgün metni 4.000 sayfa tutan 10 ciltlik Seyahatnamesi dönemine ait çok değerli bir kaynaktır.

Seyahatnamesinin ilk cildinin giriş bölümünde uzun uzun anlattığı rüyasında esprili bir biçimde ifade ettiği gibi bir dil sürçmesi sonucu “Şefaat ya Resulallah diyecek yerde seyahat demişiz”le başlayan gezilerin sonucu, büyük bir eserdir.

Eserinin ciltlerine göre gittiği kentler ve yılları şöyledir:

Birinci cilt: İstanbul (1630-1640).

İkinci cilt: Bursa, İzmit, Bartın, Sinop, Samsun, Giresun, Trabzon, Rize, Kırım, Azak(1640); Anavarin, Hanya(1645); Düzce, Bolu, Amasya, Erzurum(1646); Nahçıvan, Tebriz, Erdebil, Revan, Gence, Baku, Tiflis, Ahıska, Ardahan, Kars, Bayburt, Gürcistan(1647); Erzincan, Gümüşhane, Çorum, Ankara(1648).

Üçüncü cilt: Eskişehir, Konya, Adana, Hama, Humus, Şam (1648); Akka, Filistin, Yafa, Gazze, Halep, Urfa, Maraş, Kayseri, Aksaray, Sivas, Bitlis, Muş, Bingöl(1649); Çankırı(1650), Şumnu, Rusçuk, Silistre(1651); Köstence, Sofya(1652); Edirne(1653).

Dördüncü cilt: Malatya, Diyarbakır, Mardin, Batman, Bitlis, Van, Urumiye, Nihavend, Hoy, Isfahan, Hemedan, Kazvin, Tahran(1655); Bağdad, Basra, Erbil, Musul(1656).

Beşinci cilt: Siirt, Tokat, Varna, Deliorman(1656); Bender, İlvov, Kiev(1657); Çanakkale, Yaş, Bükreş(1659); Niş, Belgrad, Tımışvar(1660); Saraybosna, Zagrep, Yenipazar, Priştine, Üsküp, Köstendil, Manastır, Semendire, Tuzla(1661); Tiran, Podgoriçe(1662).

Altıncı cilt: Plevne, Vidin, Mohaç/Mihaç, Estergon, Uyvar, Amsterdam(1663); Venedik Kalesi, Zigetvar, Kanije, Zagrep, Mostar Kalesi, Budin Kalesi(1664).

Yedinci cilt: Karlofça, Eğri, Komaran, Yanık, Viyana, Kişinev, Gözleve, Kırım’da, Bahçesaray, Akmescid, Sudak, Kefe Kalesi(1665).

Sekizinci cilt: Dimetoka, Ferecik, Gümülcine, Avrethisar, Kavala, Dırama, Siroz, Selanik, Karaferye, Alasonya, Tırhala, Atina, Gördüs, Kefalonya, Anavarin, Moton, Koron, Mizistre, Anapoli, Girit, Hanya(1667); Kandiye, Sudak(1669); Mora, Angili Kasrı, Preveze, Delvine, Avlonya, Elbasan, Ohri, İştib, Tikveş, Usturumça, Tekirdağı(1670).

Dokuzuncu cilt: Kütahya, Afyonkarahisar, Uşak, Manisa, İzmir, Aydın, Denizli, Muğla, Isparta, Antalya, Karaman, Adana, Maraş, Ayntab, Kilis, Halep, Şam, Trablus-şam, Lazkiye, Beyrut, Sayda, Kudüs(1671); Medine, Mekke(1672).

Onuncu cilt: Kahire, İskenderiye, İsne, İsvan, Funcistan, Habeşistan(1672); Sudan-Sennare, Kenya(1672-1673); Somali, Eritre, Cibuti(1673).

Seyahatname, ünlü tarihçi Joseph v. Hammer tarafından bilim dünyasına tanıtılıncaya kadar kütüphanelerde saklı kalmıştır. Ülkemizde 1843 yılında Müntehabat-ı Evliya Çelebi adıyla ilk seçme yayınlanmıştır. Tam metin olarak 1896 yılında tarihçi ve İkdam Gazetesi sahibi Ahmed Cevdet tarafından yayınına başlanıp 1900 yılına kadar ilk 6 cildi yayımlanmış; Kilisli Rifat [Kardam] tarafından hazırlanan 7 ve 8. ciltleri 1928 yılında Türk Tarih Encümeni tarafından, 9 ve 10. ciltleri ise 1935 ve 1938 yıllarında Maarif Vekâleti tarafından yayınlanmıştır. Tam metin olarak yapılan bu ilk yayın sansüre uğramış, olur olmaz kısımlar çıkarılmış, atlanmış, kelimeler değiştirilmiş ve bazı kelimeler de yanlış okunmuş bir metindir. Hem ülkemizde, hem de yabancı ülkelerde yapılan yayınlar bu sansürlü ve eksik yayın esas alınarak yapıldığından pek çok yeni yanlışı da beraberinde getirmiştir.

Seyahatname, ilk baskısına başlandığı 1896 yılından tam 100 yıl sonra ilk ciddi yayınına kavuşmuştur. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Bağdad Köşkü Bölümü’nde bulunan ve Evliya Çelebi’nin kendi el yazısı olduğu kabul edilen esas nüsha esas alınarak 1. cilt Orhan Şaik Gökyay tarafından hazırlamış ve Yapı Kredi Yayınlan tarafından yayınlanmıştır. 1996 yılında çıkan bu ilk ciltten sonra Seyit Ali Kahraman ve Yücel Dağlı, diğer ciltleri yayınlamaya başlamışlardır. 2. ciltte Zekeriya Kurşun, 5. ciltte İbrahim Sezgin, 7, 8, 9 ve 10. cilt ve daha sonra yeniden yayınlanan 1. ciltte Robert Dankoff ekibe katılmıştır. 1996 yılında yayınlanan ilk ciltten 11 yıl sonra, yani 2007 yılında bu dünya çapındaki eserin yayını tamamlanmıştır.

Kentimizin adı, bu ünlü Seyahatnamenin ilk üç cildinde geçer. Ancak, yöremizden geçtiği 1640 yılında Ereğli’nin önemsiz bir sahil kasabası olması nedeniyle, çok kısa sözü edilir. Evliyâ Çelebi, 1640 yılının Eylül ayının sonunda Ereğli’de bulunmuştur.

Çelebi’nin anlatımıyla “muhterem babamızın dünya ve ahret oğulluğu Ketenci Ömer Paşa Trabzon valisi olunca babamız Ömer Paşa’nın kapı kethüdası olup hakiri bile Trabzon’a gönderdi” şeklinde başlayan yolculuğun menzilinde Ereğli de vardır.

Sözkonusu seyahat, “1050 Cemâziyelâhir’inin birinde [18 Eylül 1640]” başlar. (1)

Eserdeki Akçaşar’dan (bugünkü Akçakoca) Amasra’ya kadar olan anlatım, aşağıdaki gibidir: (2)

Akçaşar’ın özellikleri: (---) (---) toprağında voyvodalıktır. 150 akçe şerîf kazadır ve yeniçeri serdârı vardır. Eski zamanlarda suyu ve havası güzel büyük bir şehir imiş. Ahmed Han zamanında Kazak keferesi ateşler yakmıştır. Hâlâ 600 bağlı ve bahçeli Etrâk haneleridir. Nicesi kiremitli ve bazıları tahta örtülü hanelerdir.

Çarşı içinde (---) camii; kiremitli ve minareli mezgittir. Bu diyarda camiye mezgit derler. Ve (---) (---) (---) (---) camii, diğerleri mescitlerdir.

Tamamı 40 adet dükkânları vardır. Bedesteni yoktur. Bir hamamı ve üç hanı vardır. Daha önceleri hanın biri kurşunlu büyük han imiş. Hâlâ kasabası o kadar mamur ve bakımlı değildir. Bolu şehrinin iskelesidir. Deniz kıyısında baştan başa yetmiş adet mahzenler var ki hepsi kereste ve çam tahtalarıyla dolu mahzenlerdir.

Bu şehrin kıblesi ve doğu tarafı dağlardır, dağlar üzere bağlardır. Havasının güzelliğinden halkı sağlardır. (---) (---) (---) (---) (---) (---) (---) (---)

Karadeniz Ereğlisi’nin anlatılması:

…………. (2.5 satır boş) …………..

Çoban kulesinin anlatılması: Yalçın kaya üzerinde mükellef kaledir. Ama içinde yaşayanı, kale muhafızı ve neferatları yoktur. Kale yakınlarında kaleyi yapanın beyaz taştan bir heykeli var, sanki canlıdır.

Sonra Kaliboz Nehri, Tufadar Nehri ve Bartın Nehrini geçtik. Bartın Nehri büyük çaydır. Mısır gemileri girip yüklenir. (---) dağlarından (---) (---) (---) (---) (---) [245b]

Bartın Kalesinin özellikleri: Ceneviz keferesi yapısıdır. (---) toprağında ve (---) nahiyesidir ve 18 mil içeri bir körfezin bitimindedir.

…………. (1.5 satır boş) …………..

Bartın’dan 18 mil kuzey yönüne gidip,

Amasra Kalesinin özellikleri: Rum kayseri yapısıdır. (---) tarihinde Kastamonu sahibi (---) feth etmiştir. Onun elinden (---) tarihinde (---) (---) fethidir, (---) (---) eliyle. Bolu sancağı toprağında voyvodalıktır. Kalesi, deniz kıyısında yüksek bir tepe üzerinde, uzunlamasına dörtgen şeklinde sağlam ve güvenli bir kaledir. (---) (---) bakar (---) kapısı var.

Kale içinde toplam (---) bakımlı evler vardır ki (---) örtülüdür. Bu kaleyi birkaç kere uğursuz Rus vurmuş, ancak bir zafer elde edemeyerek hüsrana uğrayıp gitmişlerdir. Hendeği yoktur, ama kale muhafızı, neferleri, yüz elli akçe kadısı ve yeniçeri serdarı vardır.

Kale içinde cami ve mescidi (---) (---) (---) (---) (---) vardır, ama medresesi, imareti, Kur’an ve hadis öğretilen yeri yoktur. Lakin donanımlı çarşısı vardır.

Sinop Kalesi, bu Amasra’nın doğu tarafındadır. İkisinin arası karadan beş konaktır, denizden arakları yüz mildir.

Bu Amasra, Karadeniz Ereğlisi’nin doğu tarafındadır. İkisi arası karadan dört konaktır. Amasra ile Ereğli arası denizden 50 mildir.

Bu şehrin bağ ve bahçesi, çeşit çeşit meyvesi, suyu ve havası, sevimli erkekleri ve güzel kadınları herkesçe beğenilir.

Bu şehrin iki tarafında biri doğusunda ve biri batısında büyük limanları vardır ki sekiz rüzgârdan güvende, iyi yatak, sığınılacak yer, has limandır. Doğu tarafındaki limanın sahasında suyu, havası ve yapısı güzel, gönül açıcı bir hamamı vardır.

Metinde gördüğünüz her bir (---) işareti, özgün elyazmasında boş bırakılmış bir kelimeyi gösterir. Gördüğünüz gibi, özellikle Ereğli’nin anlatıldığı bölümde boşluk oldukça fazladır. Bundan Çelebi’nin belki de Ereğli’ye uğramadığı sonucunu da çıkartmak olasıdır, ancak 1971 yılı basımı bir Seyahatname’de metin biraz daha farklıdır ve belki de Kaletepe olarak düşünmemiz gereken Çoban Kulesi’ni Ereğli’ye yerleştiren anlatım, şöyledir: (3)

Akçaşar: Buradan muhtelif rüzgârla Akçaşar’a geldik. Burası voyvodalıktır. 150 akçalık kazadır. Yeniçeri Serdarı vardır. Eski zamanda havası güzel büyük bir şehirmiş. Ahmed Han zamanında Kazak Kâfirleri hücum ederek yakmışlardır. Şimdi 600 tane bağlı bahçeli Türk evlerinden mürekkeptir.

Çarşısının içinde kiremitli ve eşsiz bir mezkiti vardır. Bu memlekette “mescit”e “mezkit” derler. Başka mescitleri ve 40 tane dükkânı vardır. Kapalı çarşısı yoktur. 1 hamamı ve 3 hanı vardır. Eskiden hanların biri kurşunla örtülü büyük bir hanmış.

Şimdi kasaba okadar mamur ve güzel değildir. Bolu şehrinin iskelesidir. Deniz kıyısında 70 tane mahzen vardır ki kereste ve çam tahtalarıyla doludur. Bu şehrin kıblesi ve doğusu dağlardır. O yüzden havası sağlamdır.

Ereğli: Buradan Karadeniz Ereğlisi’ne vardık Çoban Kulesi yalçın kaya üzerinde güzel bir kaledir. Ama Dizdarı ve neferleri yoktur. Kale yakınında yapanın beyaz taştan bir resmi vardır ki sanki canlıdır.

Oradan Filyos, Tufadar, Bartın ırmaklarını geçtik.

Bartın ırmağı büyük bir ırmaktır. Bartın dağlarından çıkar. Mısır gemileri yüklenip giderler.

Bartın: Bartın Kalesi Ceneviz yapısıdır. 18 mil içeri bir körfezin nihayetindedir. 18 mil kuzeye giderek Amasra’ya vardık.

Amasra Kalesi’ni Rum Kayseri yaptırmıştır. Önce Kastamonu hâkimi olan Dânişmendliler’e, sonra Osmanlılar’a geçmiştir. Bolu Sancağı’nda Voyvodalıktır. Kalesi, deniz kıyısında yüksek bir sırta dayanmış, uzunlamasına dörtken şeklinde, metin ve sarp bir hisardır. Ruslar bu kaleye birkaç kere saldırmışlarsa da başaramayıp dönmüşlerdir. Hendeği yoktur. Dizdar’ı, neferleri, 150 akçalık Kadısı, Yeniçeri Serdarı vardır. Kalenin içinde cami ve mescid dahi vardır. Başka imâretleri yoktur. Mükellef çarşısı vardır. Sinop Kalesi, Amasra’nın doğu yönündedir. İkisinin arası karadan 4 konaktır. Denizden 100 mildir.

Amasra, Karadeniz Ereğlisi’nin doğusundadır. İkisinin arası karadan 4 konak, denizden 50 mildir.

Bu şehrin bağ ve bahçesi, türlü meyveleri, yakışıklı erkek ve kızları herkesçe övülür. Şehrin biri doğuda ve biri batıda iki büyük limanı vardır ki sekiz rüzgârdan emindir. En güzel sığınma limanıdır. Doğudaki limanın bulunduğu yerde suyu ve yapısı güzel bir bir hamam vardır. İskele başında da mahzenleri vardır.

Ereğli, Seyahatnâme’de bunun dışında 4 noktada daha konu edilir.

İstanbul’u anlatan birinci ciltte, kentin kuruluşu anlatılırken, kentin ilk kurucusunun “Peygamber Efendimizin doğumundan 1600 sene önce Davud peygamber oğlu Hz. Süleyman”, ikinci kurucunun “Hz. Süleyman oğlu Melik Rac’im” olduğunu anlatıp şöyle devam eder: (4)

Üçüncü kurucu: Madyan oğlu Yanko oldu ki Âdem Safî’nin yeryüzüne inişinden sonra 4600 yılında padişah olup İstanbul’u kurdu. Bunun krallığı, Büyük İskender’in doğumundan 430 sene öncedir. Büyük İskender’den Hz. Risâlet’in doğumuna kadar 832 senedir. Madyan oğlu Yanko, Amalak oğullarındandır. İshak oğlu Ays Nebî’ye ulaşır. Bir rivayette Yanko, kısraktan doğduğu için Madyan oğlu Yanko derler. Yunan Batlamyuslarının ilkidir. Yeryüzünü baştan başa ele geçiren dört cihangir melik vardır. İkisi İslâm’da, ikisi başka sapık dinlerdedir. Biri Hz. Süleyman Peygamber, biri İskender-i Zülkarneyn’dir. Buna da peygamber demişlerdir. Müslüman olmayanlardan yeryüzüne baştan başa sahip olanın biri Kürt Buhtunnasr, biri de Madyan oğlu Yanko’dur. 600 yıl yaşamıştır.

Çelebi ardından bu padişahın yaptığı savaşları anlatır ve aşağıdaki şekilde konuyu bağlar:

Karaman Ovası’nda iki kalabalık asker birbirleriyle tokuşur. Allah’ın hikmeti Buhtunnasr yardımsız kalıp bedbahtça yenilir. Bu kadar bol malı menali Yanko’ya gelip o ganimet malı ile Madyan oğlu Yanko, Hz. Süleyman’ın yapısı ve makamıdır diye İstanbul surlarının yapımına başlar. Kardeşi Yenevan, Tuna Nehri’ni İstanbul akıtmayı taahhüt edip Yanko veziri Kantur, Yedikule’yi yapmaya başladı. Silivrice Veziri Silivri Kalesi’ni, Burgazice Veziri Burgaz Kalesi’ni, Erakliye Vezir Ereğli Kalesi’ni, iki kardeş iki vezir idi, Çekmece kalelerini, Terkoziçe Vezir Karadeniz Boğazı yakınında Terkoz Kalesi’ni ve Karadeniz’in son bulduğu yerde Yoroz adlı patrik Yoroz Kalesi’ni –ki hâlâ Kavak adlı kasabanın ensesinde Yoroz adıyla meşhur mamur kaledir- yaptı.

Kısaca bütün yedi iklimde 700 veziri var idi, hepsine haber olup İstanbul’a temel bırakıp yaptıkları inşallah yerinde yazılır.

İstanbul’un İkinci Kitabında, Tophane anlatımında da Ereğli geçmektedir:(5)

Tophane şehri halkının vasıfları: Halkının çoğu tüccar, manav, gemici ve topçudur. Karadeniz sâhilinde Sinop, Amasra, Ereğli, Bartın, Bafra, Samsun ve Uca şehri halkları toplanmışlardır. Gürci ve Abaza kavmi gayet çoktur. Hâlâ her sene bu Tophane Abazaları, çocukları bir ve iki yaşında iken şehir oğlanı olmasın, kul olup satılıp devletli olsun diye, her sene çocuklarını süt analarına verip, nice beşik kundak oğlan uşak, gemiler ile Abaza diyarına gönderirler, on, on beş yaşında İstanbul’a getirip padişah muhasiblerine ğeşkeş veya satıp çerâğ ederler. İşte bizim merhûm Melek Ahmed Paşa ve Siyavuş Paşa böyle Yophane Abazası idi. Bunun gibi binlerce çocukları Tophane’den Abaza’ya gidip gelmededir. Âyan ve kibarları azdır. Büyük şehir olduğuna göre çeşmeleri de azdır. Fakat her evde birer su kuyuları vardır ve şehrine göre çarşı ve pazarları da azdır. Çoğu evleri Cihangir, Ayaspaşa, Ağa Hamamı ve Çavuşbaşı mahallelerinin tamamı denize bakar. Kat kar biri biri üzere dar evlerdir. Onlardan başka haneleri bağlı ve bahçeli saraylardır. Bütün sokakları İstanbul, Eyüp, Kasımğaşa ve Galata gibi baştan başa kaldırım döşelidir. Ceddeleri geniştir, mescitleri birbirine yakındır, zira halkı gayet namazına düşkün, ümmetin Salihlerinden kimselerdir. Âyan ve eşrafı süslü elbise giyerler. Orta halli tüccar, meslek ehli olanları güçlerine göre kısa eklbise giyerler. Kadınları çuka ferace, başlarına dülbent, yüzlerine kıl örtü ile selâmiye ipekli takke güyüp gayet edeplice hareket ederler. Bu şehtin erkek ve kadın güzelleri vardır. Bu şehrin enlemi ve boylamı aynı İstanbul gibidir, zira bir mahallesidir.

Son olarak, Seyahatname’nin Üçüncü Cildinde, iki ayrı bölümde kentimiz konu edilir. İlki, Konya Ereğlisi’nin anlatıldığı “Eski şehir Ereğli yani eski kale Erkili’nin özellikleri” bölümünde geçer: :(6)

Osmanoğlu devletinde seyahat ettiğimiz yerlerde 4 Ereğli vardır. Bir Rumeli’nde İstanbul yakınında Silivri ile Tekirdağı arasında Tekirdağı Ereğlisi, büyük bir limanlı köhne kaleli bir yerdir. Biri de Kastamonu toprağında Karadeniz kıyısında Akçaşar ile Bartın arasında Bartın Ereğlisi derler. Sarıhan Ereğlisi, (7) harabe olmadadır.

Buradaki cümle de, Seyahatname’nin yazılı olduğu dönemde Ereğli’nin önemsiz sayılabilecek bir sahil kasabası olduğunu gösterir bir ifadedir. Aynı ciltte, ikinci olarak, hicrî 1060 (miladî 1650) yılına denk gelen Sadrazam Melek Ahmet Paşa dönemi anlatılırken, Girit Kuşatması sırasında yapılanlar konusunda da Ereğli adı geçer:(8)

Altıncı tedbir: Kapudan Ali Paşa Girit Adası’ndan zaferle gelince Tershane-i Âmire’de 100 parça kadırga ve 50 parça kalyon inşa etmeye başlandı.

Ereğli’de, Sinop ve Amasra’da, Bartın’da, Çayağzı’nda, Balıklağa ve Varna’da, Üsküdar, Tophane ve Bahçekapısı’nda, Sinan Paşa Köşkü’nde, Tershane’de ve Şahkulu İskelesi’nde, bu bütün adı geçen deniz kıyılarında kalyonlar yapılıp İstanbul, Galata ve Kasımpaşa’da Osmanlı vekvele ve gulgulesi olup derya gibi asker toplandı.

Aynı altbaşlık altında hazırlıklar, Venedik donanmasıyla yapılan savaş ve elde edilen zafer anlatılır. Sonra,

Venedik donanması da cehennem yurtları taraflarına kaçıp bir yerde duç-karar edip (birbirlerine rastlaşıp) toplantı yapıp danışarak çaşıt (casus) gönderirler. Bizim Osmanoğlu donanması,

“Küffâr firar edip meydan bize kaldı” diye gurura kapılıp Nakşa adlı mahalde limana girip demir atarak yatarlar.

Bütün Osmanlı askerleri gemilerden dışarı çıkıp bağlara ve bahçelere gidip dağılırlar. Kimi esvap yıkayıp her biri bir işle meşgul.

iken, Venedik Donanması baskına gelir:

Elli pâre gemi bizden karaya düştü. Geri kalan askerleri de karaya dökülüp bey gemileri, Cezayir gemileri ve diğer kalyonlar küffâr ile Nakşa ve Berre kaleleri altında tam yedi saat ceng ede ede Vâlide kalyonu, Melek Paşa kalyonu ve Ereğli kalyonunda Mustafa Forsa Kapudan kalyonu içinde Anadolu Valisi Abaza Ahmed Paşa kâfiri ortaya alıp canla başla öyle bir ceng ederler ki sanki Avamara cengidir. Küffâr yenilmişken Duka, Malta, Papa, Messina, Korsika, Sardalya ve Alakorna gemileri zede ve büve yememiş kırk pâre gemiler, Osmanlı donanmasının yaısı karaya düşmüş, yarısı yedi saat ceng etmiş güçsüz mecalsiz gemiler içine Malta gemileri girince Venedik küffârları taze can bulup üç saat daha şiddetle ceng ettiler. İlk başta derya beyleri firar edince daha sonra kalyonların her biri birer taraf bdeyip perakende ve perişan oldu. Varna’da yapılan Burunsuz kalyon bir gecede Girit Adası’nda Hanya’ya düşer. Kimi Rodos’a, kimi Nakşa, Berre, Foça ve İştakoz’a, Hereke, İliye, Zacca, Darahıye, İstanköy’e, Sakız’a ve Midilli’ye düşüp her biri bu adı geçen kalelere düşüp can kurtarırlar. Ama savaş meydanında Ereğli Kapudanı kalyonu Ahmed Paşa ile Mağribli Ali Kapudan, Kara Mavuna ve Vâlide kalyonuyla tamamı yedi pare kalyon bir gün bir gece ceng ede ede küffârdan 40 pare kalyon, kadırga ve mavuna yok eder. Sonunda Ahmed Paşa şehit olunca Mustafa Kapdan uluç âdemîsi (kaba saba) idi, gemisinde kimse kalmayıp gemiyi ateşe vurup şehit oldu.

DİPNOTLAR

-------------------------------------------------------------------------------------------------

(1) Günümüz Türkçesiyle Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi 2. Cilt 1. Kitap: Bursa-Bolu-Trabzon-Erzurum-Azerbaycan-Kafkasya-Kırım-Girit – Hazırlayanlar: Yücel Dağlı-Seyit Ali Kahraman – Yapı Kredi Yayınları – İstanbul, 2005. Sayfa 84.

(2) A. G. E. Sayfa 85-86.

(3) Evliya Çelebi Seyahatnâmesi’nden Seçmeler I – Hazırlayan: ATSIZ – Milli Eğitim Bakanlığı Devlet Kitapları – İstanbul, 1971, Sayfa 157-159.

(4) Günümüz Türkçesiyle Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi 1. Cilt 1. Kitap: İstanbul – Hazırlayanlar: Yücel Dağlı-Seyit Ali Kahraman – Yapı Kredi Yayınları – İstanbul, 2003. Sayfa 8-9.

(5) A. G. E. 2. Kitap. Sayfa 407.

(6) Günümüz Türkçesiyle Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi 3. Cilt 1. Kitap: Konya-Kayseri-Antakya-Şam-Urfa-Maraş-Sivas-Gazze-Sofya-Edirne – Hazırlayanlar: Yücel Dağlı-Seyit Ali Kahraman – Yapı Kredi Yayınları – İstanbul, 2006. Sayfa 39.

(7) Osmanlı’nın Sarıhan Eyaleti, bugün Manisa sınırları içinde yer alan, Bafa Gölü kıyısındaki Kapıkırı Köyü’nün yerinde antik dönemde bulunan Herakleia ad Latmos kenti. Antik dönemde deniz kıyısında olan kent, Menderes nehrinin alüvyonlarının körfezi doldurması sonucu oluşan göl sonucu denizle bağlantısı kesilince, önemini yitirmiştir.

(8) A. G. E. Sayfa 352, 354, 355.

 
Gösterim : 3452
YORUMLAR
Web sitemiz 04.03.2012 tarihinden itibaren;
Toplam: 21549106, Bugün: 3211 kez ziyaret edilmiştir.