Kayıt Tarihi: 8 Mayıs 2018 Salı 20:48
Seyahatnamelerde Ereğli
1961 yılının 6. Ayının 16'sında Eregli'de iki kuşaktır eczacı bir ailenin ikinci oğlu olarak dünyaya geldim.Turgut Reis Ilkokulu'nun ardından Galatasaray Lisesi'ni 1980'de bitirdim..On yaşlarından beridir kokusunda büyüdüğüm Memleket Eczanesi beni eczacı yaptı.Askerlik görevini yerine getirdiğim 1986-87 Çanakkale Deniz Hastanesi dönemi dışında dedemin eczanesinde babamla birlikte çalıştık.Halen üçüncü kuşak olarak dede yadigârı Memleket Eczanesi'ni sürdürmeye çalışırken 2004'ten bugüne Ecz. Sabit Duran'ın Ereğli Tarihi'ni yayınlamak üzerine başladığım çalışmalar beni bir yerel tarih tutkunu haline getirdi.Geçen yılsonu yayımlanan "Kastamonu ve Bolu Salnamelerinde Ereğli" adlı bir kitabım var..
İbn Battûta ve Kâtip Çelebi

Bugüne kadarki yazılarımızda hep Avrupalı seyyahları konu ettik.

Bu ayki konuklarımız, İslâm dünyasından..

Bunlardan ilki olan, ortaçağ dünyasının hiç kuşkusuz en önemli seyyahı olarak bilinen Ebû Abdullah Muhammed İbn Battûta Tancî, 1304-1368 yıllarında yaşamıştır. Adından da anlaşılacağı üzere Fas-Tanca doğumludur. Ereğli’ye uğramamış olmasına karşın, burada konu edilmesi gereken çok önemli bir seyyah olduğunu düşünüyorum.

22 yaşında iken çıktığı gezileri 28 yıl sürer ve Mısır, Arap Yarımadası, Irak, İran, Anadolu(başta Osmanlı Beyliği olmak üzere dönemin belli başlı beylikleri), Deşt-i Kıpçak, Bizans(İstanbul), Orta Asya, Hindistan, Maldivler, Çin ve Endülüs’ü kapsar.

Bu yörelerin devlet ve toplum yapıları, inanç ve âdetleri, doğal özellik ve ürünleri gibi bilgilerle, eserde 700 yıl öncesinin sosyo-antropolojik bir incelemesini verir seyyah okurlarına. Marco Polo’nun Seyahatnamesinin kendi kaleminden çıkmadığı ve abartmalarla eklemeler içerdiği bilinmesine karşın, İbn Battûta Seyahatnamesini kendisi yazdırmıştır ve kaleme alanın çok az sayıda müdahalesini içermesi bakımından ayrıca çok değerlidir. Bu değer, Marco Polo’ya göre çok daha fazla yöre ziyaret etmesiyle daha da artar.

Ülkemizde ilk kez 1290 (1874) yılında yayımlanan Seyahatnamenin günümüz Türkçesi ile en kapsamlı basımı A. Sait Aykut’un iki ciltlik çalışmasıdır. (1) Seyyah, Anadolu’ya 732 (1332) senesinde, seyahatlerinin yedinci yılında ulaşır ve bunu şöyle yazıya döker: (2)

Lâzkıye’de Martelmîn adlı bir Cenevizlinin büyük “korkora”sına [=ticaret gemisi] binerek “Türk ülkesi”ne yöneldik. Burası Rum diyarı diye de bilinir. Çünkü eskiden Rumlarınmış. Rumlar ve Yunanlılar asıl ahalidendir. Müslümanlar orayı İslâma açtılar. Şu anda Müslüman Türkmenlerin idaresi altında yaşayan bir hayli Hıristiyan vardır bu ülkede.

İbn Battûta’nın Anadolu’yu gezdiği dönem, Sultan Orhan’ın dönemine, padişahlığının altıncı yılına denk gelir. Seyyah, bölgemizi Bolu-Gerede-Kastamonu üzerinden geçerek Sinop’a ulaşmış ve Ereğli’ye uğramamıştır. Bunda dönemin karayolu imkânlarının dışında, o tarihlerin “Pontoraquia”sının eski önemini kaybetmesinin de etkisi olsa gerektir.

İbn Battûta, ziyaret ettiği tüm bölgelerin yöneticilerinden söz eder. Ereğli’ye uğramış olsa idi, zaman zaman yaşamış olduğumuz kentimizin Osmanlı idaresine geçme tarihi ile ilgili tartışmalara gerek kalmayacaktı. Ereğli’nin Osmanlı idaresine, Sultan Orhan döneminde geçtiğine ve bunun bir fetih ile olduğuna dair bazı iddialar sözkonusudur. Özellikle önümüzdeki ay konu edeceğimiz Uluslu İbrahim Hamdi Efendi’nin Cihannüma’sındaki ifadelerine dayanarak bu iddiayı geliştirenler, bu yazı dizisinin ilk seyyahı olan de Clavijo’nun anlatımını görmezden gelirler. Oysa, en eski dönem Osmanlı tarihlerinde dahi, Ereğli’nin fethine dair bir kayıt yoktur. Bu iddiayı ısrarla dillendirenlerin Ereğli’yi illâ fetihle ele geçirilmiş olması isteklerini tarihin doğrulamadığı açıktır. İbrahim Hamdi Efendi’nin Cihannüma’nın ilâve nüshasındaki anlatımı; klasik Osmanlı tarihçilerinin efsane ve padişahları yüceltmeyi seven anlatım tarzlarının bir sonucundan başka bir şey değildir oysa..

Bu ayki ikinci konumuz olan Kâtip Çelebi ise, 1609 - 1657 tarihleri arasında yaşamış ünlü bir Osmanlı coğrafya bilginidir. Babası, Osmanlı devlet ve siyâset adamlarının yetiştirildiği Enderûn kurumunda eğitim görerek yetişmiş bir askerdir. Kâtip Çelebi'nin asıl adı Mustafa bin Abdullah'tır. Ordu kâtipliğinde bulunduğu için ulema ve halk arasında Kâtip Çelebi lakabı ile tanındı. Diğer lakabı ise Hacı Halife'dir. Hacca gittiği ve uzman memur (halife) olduğundan ötürü bu lakap ile de anılmıştır. 1624 yılından itibaren kâtip olarak katıldığı askeri seferlerde Osmanlı coğrafyasının çeşitli bölgelerini görme fırsatı yakalamış, 1645 Girit seferinde haritacılık hakkında bilgi edinmiştir.

Dünya bilim literatüründe en ünlü ve bilinen eseri; İslam dünyasının en değerli yapıtlarını içeren 15.000 kitabı ve 10.000 müellifi (yazarı) alfabetik dizin sistemine göre tanıtan “Keşf ez-zunûn 'an esâmî el-kutub ve-l-fünûn” Kitabı ve daha sonra İbrahim Müteferrika tarafından basılan ünlü coğrafya ansiklopedisi Cihânnümâ’dır.

Eserin 2013 yılında yapılmış olan ve Sunuş yazısında da belirtildiği gibi, günümüz Türkçesindeki eksiksiz ilk tıpkıbasımında (3) Katip Çelebi’nin Cihânnümâ’yı iki defa kaleme aldığı belirtilir. İlki, 1648, ikincisi ise 1654’de kaleme alınmaya başlanmıştır.

Birinci Cihânnümâ’nın başlıca kaynağının Ebu’l-Fida’nın Takvimü’l-Buldan’ı olduğu ve İslâm müelliflerinin yazdığı klasik eserlere göre planlanmış bir kozmoğrafya düşünüldüğü; ancak Çelebi’nin Avrupa coğrafyacıları Abraham Ortelius’un “Theatrum Orbis Terrarum”u ile Mercator’un “Atlas Minor”unu görmesi üzerine bu birinciyi yarıda bırakıp farklı bir plana göre, farklı bir içerik ve tarzla ikinci Cihânnümâ’yı yazmaya başladığı bilinir.

Eser, coğrafya ile ilgili oldukça ayrıntılı genel bilgilerle başlar, daha sonra yeryüzünü kıtalara ayırarak inceler. Eserin sonunda, Osmanlı tarihiyle ilgili bir bölüm de vardır.

Cihânnümâ, Katip Çelebi’nin genç yaşta ölmesi ile yarım kalmıştır. Eserde Çelebi’nin yazdığı son bölüm, Van ile ilgilidir. İbrahim Müteferrika 1732 yılında Katip Çelebi’nin yarım bıraktığı eseri Ebu Bekir b. Berham Ed-Dımeşki’in yaptığı ekler ve kendi eklediği metinlerle basmıştır. Eserin 422. sayfasından itibaren ekler başlar. Müteferrika ayrıca esere 40 harita ve çizim koymuştur.

Ereğli’nin de kısaca yer aldığı Bolu Livası bölümü, orijinal eserin 651. sayfasından itibaren başladığına göre, sonradan yapılmış ekler kısmındadır.(4)

Cihânnümâ’daki Ereğli’nin yer aldığı Bolu Livası bölümü, “Anadolu Eyaleti’nin orta seviyede bir sancağıdır. Halkı Türklere çok benzer ve insaniyete çok yakın bir halktır.” cümlesiyle başlar. Livanın sınırları “Doğusunda Kastamonu, kuzeyinde Karadeniz, batısında Kocaeli ve güneyinde Hüdavendigâr bulunur.” diyerek özetlenir. Kazaları ise, “Üskübî, Efteni, Eflani-i Bolu, Aklağân, Akçeşehir, Aktaş, Amasra, Ulakderesi, Onikidivan, Ulus, Ovayüzü, Pavli, Benderkili, Burdur, Perşembe diğer adıyla Zerzene, Bartan (Bartın) diğer adıyla Onikidivan, Tefen, Dodurga, Çağa, Çarşamba, Hisarönü, Dörtdivan, Derkene, Devrek, Zerzene, Zağferanborlu, Saray, Şehabeddin, Samako, Taraklıborlu, Taraklı-ı Yenice, Kıbhrısçık, Kazbel, Konrapa, Leçnos, Gerede, Gökçesu, Nakilpazarı, Mudurnu, Mengen, Viranşehir, Yedidivan, Yılanlıca, Yenice-i Bolu, Yörükân-ı Bolu ve Yörükân-ı Taraklı.” olarak sıralanır.

“Benderkili” adıyla geçen Ereğli anlatımı ise, oldukça kısadır ve aşağıdaki gibidir:

Karadeniz sahilinde ve Bolu’nun kuzeyinde 20 köyü olan bir kaledir. Kalesinin önünde limanı vardır. Etrafı çoğunlukla dağlık olup düzlükleri azdır. Suyu Çile Dağı’ndan gelir. Bu öyle bir nehirdir ki ancak kayıkla geçilir. Kuzeyinde bulunan Hacı Baba mezarı ziyaret yeridir. En önemli metaı kaliteli bezidir. Gelir sağladıkları mahsulü kereste ve meyvedir.

Alaplı ise, “Samako” adıyla ve tek cümleyle geçer:

Benderkili’nin batısında ve ona bağlı 20 köyden oluşan bir kazadır.

1962’de Ereğli’yi ziyaret ederek Avusturya Bilimler Akademisi adına bir arkeolojik inceleme yapan Hoepfner, eserinin Ereğli’yi konu alan yayınlar bölümünde (de Clavijo’dan) Yaklaşık 200 yıl sonra 1635’lerde Katip Çele¬bi’nin Coğrafyasında Herakleia’dan önemsiz bir yer olarak birkaç cümleyle bahsedilir diyerek 1852 yılında Cihannüma’nın Fransızca çevirisini ve yayınını yapmış olan ve geçtiğimiz mart ayında konu ettiğimiz ünlü Fransız coğrafyacı Vivien de Saint-Martin’den söz eder. (5)

de Saint-Martin’in eserinin II. cildinin 637. sayfasından itibaren Cihânnümâ’nın çevirisi yer alır. Önce eser ve Çelebi ile ilgili dört sayfalık bir tanıtım bulunur. Burada eserin yabancı dillerdeki çevirileri de anlatılır ve ilk çevirinin yüz yıl önce, Kraliyet Kütüphanesi için ünlü coğrafyacı d’Anville tarafından yapıldığı belirtilir. Ardından, M. Reinaud tarafından yazılmış kısa bir Giriş bölümü ve d’Anville’in eserindeki 10 sayfalık Önsöz’ü gelir. Önsözde eserin özellikleri özetlenmektedir.

651-738. sayfalar arası, Cihânnümâ’ya ayrılmıştır. Bitiminde de dört sayfalık özet bir tabloyla Küçük Asya’nın idari bölünümü özetlenir. Eserde Ereğli’nin de yer aldığı 715. Sayfadaki anlatım, yukardaki metnin birebir çevirisidir.

DİPNOTLAR.........................................

(1) Ebû Abdullah Muhammed Ibn Battûta Tancî – İbn Battûta Seyahatnamesi – Çeviri, İnceleme ve Notlar: A. Sait Aykut – Yapı Kredi Yayıncılık, İstanbul, 2000.

(2) A. G. E. Cilt I, S. 400.

(3) Katip Çelebi Cihannüma – Editör Said Öztürk - Mahya Yayıncılık – İstanbul, 2013. Sayfa XX-XXI.

(4) A. G. E. Cilt II, Sayfa 949-953.

(5) Herakleia Pontike-Ereğli, Eine Baugeschichtliche Untersuchung-Wolfram Hoepfner-Wien, 1966 S.: 14. Dipnotunda ise, Katip Çelebi, Cihannumâ (1732) 653, Çeviri V. de Saint-Martin, Déscription Historique et Géographique de l’Asie Mineure (1852) II 715. [s. 121-334 vd.] diye belirtir.

 
Gösterim : 4445
YORUMLAR
Web sitemiz 04.03.2012 tarihinden itibaren;
Toplam: 21553552, Bugün: 3495 kez ziyaret edilmiştir.