Kayıt Tarihi: 8 Haziran 2016 Çarşamba 13:48
Seyahatnamelerde Ereğli
1961 yılının 6. Ayının 16'sında Eregli'de iki kuşaktır eczacı bir ailenin ikinci oğlu olarak dünyaya geldim.Turgut Reis Ilkokulu'nun ardından Galatasaray Lisesi'ni 1980'de bitirdim..On yaşlarından beridir kokusunda büyüdüğüm Memleket Eczanesi beni eczacı yaptı.Askerlik görevini yerine getirdiğim 1986-87 Çanakkale Deniz Hastanesi dönemi dışında dedemin eczanesinde babamla birlikte çalıştık.Halen üçüncü kuşak olarak dede yadigârı Memleket Eczanesi'ni sürdürmeye çalışırken 2004'ten bugüne Ecz. Sabit Duran'ın Ereğli Tarihi'ni yayınlamak üzerine başladığım çalışmalar beni bir yerel tarih tutkunu haline getirdi.Geçen yılsonu yayımlanan "Kastamonu ve Bolu Salnamelerinde Ereğli" adlı bir kitabım var..
Aubry de la Motraye

Seyahatnamelerde Ereğli - II : Aubry de la Motraye

Bu ay, sizlere geçen yazımızda söz ettiğimiz de Tournefort’tan bir yıl sonra, 23-25 Nisan 1702 tarihlerinde Ereğli’yi ziyaret eden bir diğer Fransız seyyahı; Aubry de la Motraye’i anlatacağız.

Seyahatnamesinin sadece Türkiye bölümünü içeren Türkçe baskısının sunuşunda (1) Dr. Erkan Serçe’nin de belirttiği gibi, 1674 doğumlu olan Fransız Huguenot’su (2) de la Motraye’in yaşamı hakkında fazla bir bilgiye sahip değiliz. Aldığı eğitim de tam olarak bilinmez, ancak eserinde ele aldığı konular ve ele alış biçimleri, yaptığı yorumlar döneminin mitoloji ve antik çağ tarihi konusundaki klasik eğitimini özümsediğini gösterir kanıtlardır. 69 yıllık yaşamının yarıya yakınını yolculuklarda geçiren seyyah, 1696’da ilk olarak Roma’ya, Katolikliğin merkezine gider. İlk baskısı 1723’te Londra’da iki büyük cilt - toplam 890 sayfa ve İngilizce olarak yapılan de la Motraye Seyahatnamesi (3) İtalya’daki kent anlatımlarıyla başlar, Kuzey Afrika ve Avrupa’da bazı bölgeler ile devam eder. Ardından, 1698’den itibaren 13 yıl yaşadığı Osmanlı İmparatorluğu anlatımları gelir ve İsveç, Kuzey ve Doğu Avrupa anlatımlarıyla sona erer. Eser, daha sonraları büyük ün kazanacak olan William Hogarth’ın bazı ilk gravürlerini de içerir.

Fransızca baskısı 1727’de La Haye’de yapılan eserin Birinci Cildinin IX-XXI arası bölümleri Türkiye seyahatini içermektedir. İlk konakladığı yer olan İzmir’le başlayan anlatım, Efes antik kenti, Sakız, Sisam ve bazı diğer adalarla devam eder. Ardından İmparatorluğun başkentiyle ilgili uzun bölüm gelir. Bu bölümde de la Motraye, kendine özgü üslûbuyla 18. yüzyıl Osmanlı’sı hakkında çok ilginç ve değerli bilgiler verir. Diğer seyyahlar gibi, uzun uzun betimlemelere girmekten kaçınır, “benden önce yeterince ayrıntılı açıklamalar yapılıp, her şey yazıldığından, doğrusu ben ekleyecek fazla bir şey bulamıyorum” diyerek gezdiği yerlerin daha önce değinilmemiş ve kendisine ilginç gelen yönlerini anlatır.

Türkçe çeviriyi yayıma hazırlayan Dr. Erkan Serçe’nin de belirttiği gibi, “Motraye’nin Osmanlı ülkesinde kaldığı ve olaylarını aktardığı dönem, Osmanlı tarihinin en ilginç, ilginç olduğu kadar da az bilinen bir dönemidir. 17. yüzyılın tüm karmaşasını yüklenmiş, Celali ayaklanmaları, yeniçeri isyanları, saray entrikaları, sarayın yönetimdeki etkinliğinin azalması ve sadrazam merkezli Babıâli’nin yükselişi yaşanmıştır. İkinci Viyana Bozgunu iktidar dengelerini yeniden yapılandırmaya başlamış, ardından gelen savaşlar Osmanlı’yı toprak kayıplarıyla tanıştırmıştır. Motraye tüm bunları gözlemlemeye, geçmişlerini araştırıp anlamaya ve yorumlamaya çalışır. Bununla da kalmaz; örneğin aynı yıllarda İngiltere’de yaşanan ve meşruti rejime doğru gidişi perçinleyen gelişmelerle karşılaştırır ve paralellikler kurar.” Bu özellikleriyle ve özenli çevirisiyle La Motraye Seyahatnamesi tarih meraklılarına çok güzel gelecektir, eminim.

“de la Motraye’in Ereğli’ye nasıl yolu düşmüş” diyeceksiniz.

Anlatalım..

Seyyah, 5 Haziran 1699’da İstanbul’a varır. İstanbul’da yaşadığı dönemde yakınlığını ilerlettiği Kont Tökoli’nin (4) İzmit’e sürgün edilmesi seyyahımızın da Anadolu’ya gitmesine vesile olur. Önce Bursa ve yöresini, daha sonra da 1702 Nisanından itibaren İzmit-Ankara arası bölgeyi gezer. Ankara’daki Roma kalıntılarından, yazıtlarıyla birlikte ayrıntılı olarak söz eder. Ankara’dan İstanbul’a Sinop üzerinden deniz yolu ile geçmesi önerildiğinde de la Motraye’in Ereğli’ye gelmesinin önü açılır.

Sinop’ta hiçbir antik esere rastlayamadığını, sadece duvarların içinde altlı-üstlü kullanılmış kırık sütun ve başlık parçaları görebildiğini ve bir Rum’dan çok sayıda eski sikke satın aldığını anlatan de la Motraye, birlikte seyahat ettiği Ermeni tüccarlarının işlerinin uzaması sonucu onlardan ayrılır ve Ereğli’ye doğru yola çıkar.

Buradan sonrasını onun kaleminden okuyalım(5):

onları Kervansaray’da bırakıp Penderakhi’ye (Penderakhi, eski Heraklea Ponthi’dir) giden bir Türk Balıkçı teknesine bindik.

Güney Limanından kürekle açıldık, karadan esen tatlı bir meltemin yardımıyla açık denize çıktık. Hafif bir kuzey rüzgârı bizi eski Carambis olan Pissello Burnuna kadar götürdü. Kentin olduğu kıstakta bu isimle bir Kraliçe tarafından kurulmuş Amastris’in adının bozulmuş şekli olan Amastro açıklarında demir attık. Şehrin antik dönemiyle ilgili bir belirti görülmüyordu, (tarihin bize anlattığı şekliyle) Sinope’deki gibi kıstağın iki tarafına yerleştirilmiş ünlü limanı da kumla dolduğu için zamanında teknelerin rahatça girdiği yerde artık yeterli derinlikte su yoktu. Bizi demirlemek zorunda bırakan rüzgarın şiddetlenerek devam edeceği anlaşıldığından tekneyi terk edip Amastro’dan sonraki kent olan, anlatılamayacak kadar hoş Penderakhi’ye karadan gitmeye karar verdim. Ayın 23’ü akşamı buraya vardım ve burada geceledim.

Bu küçük şehir, eski Heraklea’nın harabeleri üzerine kurulmuş. Deniz tarafından dövülen kalıntıları kalmış mermer duvarları, modern şehrin her tarafında görülebilen sütun başlığı, sütun ve diğer antik eser parçaları zamanında büyüleyici bir kent olduğunu kanıtlıyor. Burada hiçbir kitabe keşfedemedim, sadece Yunan harf hatta harf parçaları olduğunu anlayabildiğim bazı küçük parçaları antik şehrin hâlâ neredeyse tamamı ayakta olan kapısı çevresinde(6), bazılarını da bir Türk evinin duvarlarının örülmesinde kullanılmış olarak çoğu mermer, bazıları ise taş ya da granit üzerine işlenmiş biçimde görebildim. Surların, Ceneviz yapısı olduğu Karadeniz’in diğer bölgelerinde onlar tarafından yapıldığı bilinenlerle karşılaştırıldığında anlaşılıyordu. Aynı şekilde, deniz seviyesinden sadece bir basamak yükseklikte kalmış mendirek kalıntısı da öyleydi. Hayal ürünü ya da gerçek, Herkül’ün Cerberus’u çıkartmak için indiği mitolojide anlatılan Acherusias (Penderakhi’nin yaslandığı Yarımadanın antik çağdaki adı) Mağarası da bulunabilecek gibi değildi(7).

Bu anlatımdan sonra, bir Rum kuyumcudan çok sayıda sikke satın aldığını anlatan de la Motraye’nin sikkeler için “Hepsi de, Kuyumcunun eserlerinde ya da dökümcünün pirinçten mangal yapımında eritilmek üzere bekliyorlardı. Halkın bu sikkelerden burada tek yararlanma biçimi budur, ben gümüş değerinin biraz üzerinde vererek onları kurtarabildim” ifadesi ilginçtir.

Seyyahın Ereğli ile ilgili kısa anlatımı, “Ayın 25’inde Konstantinopolis’e gidecek birçok tekne vardı, kuzeydoğudan esen rüzgârın elverişsiz olması halinde yolda kalmamak için kürekli bir tekneye bindim.” İfadesiyle sona erer. Boğaz girişindeki antik dönemde sahte Pompei Sütunları olarak adlandırılan bölgeyi geçtikten sonra rüzgârın durması nedeniyle kürek yardımıyla 26’sı öğleden sonra Boğaz’a girdiklerini belirten de la Motraye, Akıntının yardımıyla, biraz da rüzgârdan yararlanarak gece 8’den önce Üsküdar’a vardık. Buradan küçük bir sandalla Tophane’ye geçtim, oradan da konakladığım yer olan Pera’ya çıktım. Diyerek bu bölümü bitirir.

DİPNOTLAR ..................................................................

(1) La Motraye Seyahatnamesi – Aubry de la Motraye – İstiklal Kitabevi - İstanbul, 2007 s: 7 vd.

(2) Huguenot, 16. yüzyıldaki Reform hareketi sırasında Fransa'da ortaya çıkan Protestan topluluğun adıdır. Almanya’daki Luther hareketinin ardından Fransa’da da Calvin önderliğinde Katolikliğe karşı oluşan bu dini hareket yüzyıllarca baskıya uğramış, din savaşları sonucu binlerce Protestan Fransız öldürülmüş ve bir dönem hakları kısmen tanınmış olmasına karşın 1685’te geri alınması sonucu 250.000’in üzerinde Huguenot Fransa’yı terk etmek ve başta İngiltere olmak üzere Prusya ve Amerika gibi değişik ülkelere göç etmek zorunda kalmıştır. de la Motraye ve ailesi de bunlardan birisidir.

(3) Travels Trought Europe, Asia, and into Part of Africa; with Proper Cutts and Maps containing A Great variety of Goegraphical, Topographical, and Political Observations on those Parts of the World; especially on Italy, Turkey, Greece, Crim and Noghaian Tartaries, Circassia, Sweden and Lapland – Aubry de la Motraye – London, 1723.

(4) Kont Tökoli İmre, 1657-1705 tarihleri arasında yaşamış, Macar Protestanlarının lideridir. Avusturya Habsburg hanedanına karşı ayaklanmış, o dönemde adı Erdel olarak geçen eyaletin Prensliğini yapmış, Viyana kuşatmasında Osmanlı safında yer almış ve bozgun sonrasında Osmanlı yönetimine sığınmış bir Macar olan Tökoli, İzmit’te gömülüdür. Mühürünün üzerinde "kral-ı orta macar'ım ki namım tökeli imre, mûin-i âli osman'ım daim hâzırım emre" yazdırdığı tarihi kaynaklarda belirtilir.

(5) Burada okuyacağınız metin, Türkçe baskıdan değil, eserin 1723 Londra baskısının I. Cildinin 229-230. sayfalarından benim yaptığım çeviriden alınmıştır. Türkçe baskıdaki metinde de anlatım itibarıyla fazla bir farklılık yoktur.

Fransızca metinden çevirisi yapıldığı belirtilen Türkçe baskıda tek fark olarak de la Motraye, Ereğli’de bir Rum papazın evinde gecelediğini belirtir.

(6) Sözü edilen Sur Kapısı, muhtemelen geçen ay konu ettiğimiz Tournefort’un da bahsettiği ve Eczacı Sabit Bey’in “65 yıl önce [1880’lerde] ayakta olduğunu” belirttiği Bozhane’deki Sur duvarına bitişik kapıdır.

(7) Cehennemağzı Mağaralarını bulmak, 1838’de Ereğli’yi ziyaret eden Fransız seyyah Boré’ye nasip olacaktır.

 
Gösterim : 3889
YORUMLAR
Web sitemiz 04.03.2012 tarihinden itibaren;
Toplam: 21639579, Bugün: 9087 kez ziyaret edilmiştir.